GÜNCEL

17 Aralık savcıları hakkında müebbet hapis cezası istendi

17 Aralık soruşturmasının koordinatör savcısı Zekeriya Öz ile soruşturmanın savcıları Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.

11 Ağustos 2016 Saat: 21:18
17 Aralık savcıları hakkında müebbet hapis cezası istendi
17 Aralık savcıları hakkında müebbet hapis cezası istendi

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Ömer Faruk Aydıner tarafından,  FETÖ/PDY'nin 17 Aralık soruşturmasında usulsüzlük yapmasına ilişkin, eski  savcılar Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç hakkında yürütülen soruşturma  tamamlandı. Soruşturma sonunda hazırlanan 557 sayfalık iddianamede, şüpheli  Zekeriya Öz'ün ''Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini  ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye  teşebbüs'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile ''Silahlı terör  örgütü kurma ve yönetme'', ''Görevi kötüye kullanma'', ''Resmi evrakta  sahtecilik'', ''Haberleşmenin gizliliğini ihlal etme'', ''Kişiler arasındaki  konuşmaların dinlenilmesi ve kayda alınması'', ''Özel hayatın gizliliğini  ihlal'', ''İftira'', ''Suç uydurma'', ''Nitelikli dolandırıcılık'', ''Nitelikli  tehdit'', ''Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma'' suçlarına azmettirmeden 27,5  yıldan 72 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi.

    İddianamede, şüpheli Celal Kara hakkında ''Cebir ve şiddet kullanarak  Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını  kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis  ile ''Silahlı terör örgütüne üye olma'', ''Görevi kötüye kullanma'', ''Resmi  belgede sahtecilik'', ''Haberleşmenin gizliliğini ihlal'', ''Kişiler arasındaki  konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması'', ''Özel hayatın gizliliğini ihlal'',  ''İftira'', ''Suç uydurma'', ''Nitelikli dolandırıcılık'' ve ''Kişiyi  hürriyetinden yoksun kılma'' suçlarından 20,5 yıldan 62 yıla kadar hapis cezası  talep edildi.

 Şüpheli Mehmet Yüzgeç'in ise ''Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye  Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya  tamamen engellemeye teşebbüs etme'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis ile  ''Silahlı terör örgütüne üye olmak'', ''Görevi kötüye kullanma'', ''Resmi evrakta  sahtecilik'', ''Haberleşmenin gizliliğini ihlal'', ''Kişiler arasındaki  konuşmaların dinlenilmesi ve kayda alınması'', ''Özel hayatın gizliliğini ihlal''  ve ''Kişi hürriyetinden yoksun kılma'' suçlarından 12,5 yıldan 38 yıla kadar  hapis cezasına çarptırılması istendi. İddianamede, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali  Yıldırım, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Milli  Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Gıda, Tarım ve Hayvancılık  Bakanı Faruk Çelik, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ve eski  Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu ile Beşir Atalay, Bülent Arınç, Ali Babacan, Taner  Yıldız, Sadullah Ergin, Hayati Yazıcı, Mehdi Eker, Cevdet Yılmaz, Fatma Şahin,  Egemen Bağış, Nihat Ergün, Erdoğan Bayraktar, Mehmet Zafer Çağlayan, Suat Kılıç,  İdris Naim Şahin, Ertuğrul Günay, Ömer Dinçer, Muammer Güler, Haydar Keskin,  Barış Güler, Süleyman Aslan, İbrahim Bilgehan Taşdelen, Uğur Horata, Ahmet  Özköse, Fatih Aysan, Müşir Deliduman ve İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu  müşteki olarak yer aldı. 

 Şüpheliler Öz, Kara ve Yüzgeç hakkında Bakırköy 2. Ağır Ceza  Mahkemesi'nden 18 Ağustos 2015'te tutuklama amaçlı yakalama kararı çıkartıldığı  ve şüphelilerin yakalanamadığı belirtilen iddianamede, ''Gündüz'', ''Korkut'',  ''Ayçiçeği'', ''Fatih'' ve ''Yavuz'' isimli gizli tanıkların beyanları ile  aralarında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Turan  Çolakkadı'nın da bulunduğu 9 kişinin tanık ifadeleri bulunuyor.  İddianame, değerlendirme için Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne  gönderildi.

557 SAYFA İDDİANAME

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Ömer Faruk Aydıner tarafından  hazırlanan 557 sayfalık iddianamede, cumhuriyet savcısı Celal Kara'nın yürüttüğü  ve cumhuriyet savcısı Mehmet Yüzgeç'in devraldığı soruşturma dosyasında, çok  sayıda şüphelinin 1 ile 3'er ay süreyle telefonlarının iletişimin tespit ve kayda  alınması yönünde mahkemeden alınmış kararlar bulunduğu, dinlemelerin devam  ettiği, gözaltı işleminden sonra soruşturmanın tamamlanmasına yönelik yapılan  işlemler de dikkate alındığında, söz konusu soruşturmaların geldiği aşama  itibarıyla operasyon yapmaya müsait olmadığının tespitinin yapıldığı ifade  edildi.İddianamede, yürütülen soruşturmalarda, İçişleri Bakanı Muammer Güler,  Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, AB Bakanı Egemen Bağış ve Başbakan Recep Tayyip  Erdoğan hakkında verilmiş bir dinleme ve teknik araçla izleme kararı bulunmadığı  halde, Çağlayan'ın 27, Bağış'ın 30, Güler'in 42, dönemin Başbakanı Recep Tayyip  Erdoğan'ın 1 kere telefon görüşmesinin çözümünü yaptırarak soruşturma evrakına  dahil ettirildiği ve soruşturmaların birinci dalga ya da 17 Aralık operasyonu  olarak da adlandırıldığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı'nın,  yapılan operasyonlardan haberinin olmadığı, konuyu televizyonların haber  bülteninden öğrendiği yönünde beyanda bulunduğu aktarıldı.

Cumhuriyet Savcıları Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç tarafından yürütülen  soruşturma dosyaları arasında hukuki ve fiili bir bağlantı bulunmamasına rağmen  telefon dinlemeleri ile fiziki takip işlemleri devam ederken, tüm deliller henüz  toplanmadan yasal bir gereklilik de olmamasına rağmen aynı gün birden fazla  şüphelinin gözaltına alındığı bildirilen iddianamede, ''Kamuoyunu yakından  ilgilendiren bu mahiyetteki soruşturmaların hiçbir aşamasında Cumhuriyet  Başsavcısına bilgi verilmemesi, işlemlerin UYAP sistemi dışında yapılmak  suretiyle bilgi saklanması hususları birlikte değerlendirildiğinde  soruşturmaların hükümete yönelik yapıldığı yönündeki genel kanıyı  güçlendirmektedir.'' değerlendirmesine yer verildi.

Yakalama müzekkeresi tanzim edilmeden önce Zekeriya Öz ve Celal  Kara'nın yurt dışına kaçtıkları, Öz'ün sınır kapısına götüren avukat Yusuf Danyal  Kılıçalp'ın usulsüz şekilde tahliye edilmeye çalışılan Samanyolu Yayın Grubu  Başkanlığı görevini yürütürken tutuklanan şüpheli Hidayet Karaca'nın da  avukatlığını yaptığının tespit edildiği belirtilen iddianamede, Zekeriya Öz'ün  Twitter adlı sosyal paylaşım sitesinden terör örgütünün propagandasını yaptığı,  hükümet ve hükümet üyelerini hedef alan siyasi içerikli paylaşımlarda  bulunduğunun belirlendiği aktarıldı.

''CELAL KARA, FETÖ/PDY ÜYESİ''

 İddianamede, şüpheli Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın Fetullah  Gülen'in liderliğini yaptığı Paralel Devlet Yapılanması (PDY) adlı örgüte üye  olduğu, anılan örgütün hükümet politikasından duyduğu rahatsızlık nedeniyle de  Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini, gerek yurt içinde gerekse uluslararası  platformda zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak için İstanbul Emniyet  Müdürlüğünde görevli bir kısım polis amir ve memurlarıyla fikir ve eylem birliği  içerisinde hareket ettiği kaydedilerek, şu ifadelere yer verildi:

 ''Bu yapının kontrolündeki basın ve yayın kuruluşlarının da desteğini  alarak, yapının gayesi doğrultusunda planlı ve sistematik bir şekilde yürütülen  bir organizasyonun parçası olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan  kaldırarak görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek suretiyle, mesleğin  şeref ve onurunu bozan veya mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte  hükümlülüğü gerektirir suçlar işlemiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı  çalışma talimatına aykırı davranmak suretiyle, Türkiye Cumhuriyeti bakanlarına  suç isnadını içeren soruşturma evrakını uhdesinde tuttuğu, cumhuriyet başsavcısı  ya da başsavcıvekili tarafından yürütülmesi için özel soruşturma bürosuna  devretmemiştir.''

  Şüpheli Celal Kara'nın hedef şahıslar olmadıkları, dolayısıyla  haklarında verilmiş bir mahkeme kararı da bulunmadığı halde yasama dokunulmazlığı  bulunan 61. Hükümetin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile bakanların görüşmelerini  kayıt altına aldırıp tape haline getirttiği, CMK'nın 138. maddesinde belirtilen  hükümler çerçevesinde işlem yapmadığı ve aykırı davrandığı kaydedilen  iddianamede, hükme aykırı surette Türkiye Cumhuriyeti 61. Hükümetinin kabine  üyeleri Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler ve AB Bakanı  Egemen Bağış ile ilgili soruşturmayı yürüterek suç isnadında bulunduğu, kolluğa  hazırlattığı fezlekede adı geçenlere ait çok sayıdaki telefon görüşmelerine yer  verdirttiği kaydedildi.İddianamede, şüpheli Kara'nın birbiri ile bağlantılı olmayan  soruşturma dosyalarında, 60'a yakın şüpheliyi aynı zamanda gözaltına aldırıp,  haklarında tedbir talebinde bulunarak, oluşturulan algının etkisi ile ekonominin  bozulmasına ve Halk Bankasının zarara uğramasına neden olduğu, haklarında  soruşturma yürüttükleri memurlar bakımından durumu atamaya yetkili amirlerine,  Bakanlar Kurulu Üyeleri yönünden ise durumu Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına bildirmediği, ayrıca Halk Bankası çalışanları yönünden ise Türkiye  Halk Bankası Yönetim Kuruluna haber vermediği belirtildi.

Anılan her iki soruşturma evrakının da kovuşturmaya yer olmadığına  dair kararla sonuçlanmasına karşın kamuoyunu provoke etmek, Türkiye Cumhuriyeti  Cumhurbaşkanını ve idarecileri itibarsızlaştırmak amacıyla şüpheli Kara'nın  müşteki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına karşı suçlama kastıyla ağır  ithamlarda bulunarak, basın yoluyla hakaret ve iftira ederek, müştekinin kişilik  haklarına açıkça saldırı gerçekleştirdiği ifade edilen iddianamede, gazetelerde  çıkan yayımlarda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının örgüt lideri olduğu izlenimi  oluşturmaya çalıştığı, eski Başbakan halen halk oylamasıyla seçilen Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan'ı yolsuzluk, rüşvet, para aklama, nüfuzunu kullanarak çıkar  sağlama amacıyla kurulmuş bir suç örgütünün lideri ve yöneticisi olduğu isnadında  bulunduğu, toplum nezdinde haksız algı oluşturmaya çalıştığı, 17 Aralık  soruşturmasının amacını anlatırken hedefinin özellikle Başbakan olduğunu ortaya  koyduğu gibi hakkında takipsizlik kararı verilen bahse konu soruşturma dosyasıyla  ilişiği kesilmiş olmasına rağmen, görevini kötüye kullanarak TCK'da hüküm altına  alınan hakaret ve iftira suçlarını oluşturan, müştekiyi örgüt lideri olmakla  itham eden ifadeler kullandığı bildirildi.

'17 ARALIK HÜKÜMETİ DEVİRMEYE YÖNELİKTİ''

İddianamede, şüpheli Kara'nın yaptığı röportajda, müşteki Recep Tayyip  Erdoğan ve müştekinin oğlu Bilal Erdoğan hakkında dosyada suç teşkil eden bir  delilin olmadığını, fezlekelerde de yer almadığını itiraf ettiği, soruşturma  sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek müştekiyi zan altında  bırakan tüm iddiaların çürütülmüş olmasına rağmen, herhangi bir dayanağı  bulunmayan şekilde, müşteki hakkında ortaya attığı gerçek dışı iddialarla  müştekiyi suçlayıp yeniden zan altında bırakmaya çalıştığı belirtildi.

 Kara'nın röportajındaki açıklamalarıyla, delillerin olaylar ve  kişilerle ilişkilendirilmesi esnasında elde kuvvetli ve makul şüpheler olması  gerekmesine ve bir savcının bu bağlantıyı kurmadan kendi öngörüsüyle "1 numara"  oluşturmasının mümkün olmamasına rağmen, görevini kötüye kullanarak alenen iftira  suçunu işlediği tespitlerine yer verilen iddianamede, şunlar kaydedildi:  ''17 Aralık operasyonunun, suçla mücadeleden öte hükümeti devirmeye  yönelik bir girişim olduğunu ispatlayan anılan yazıda, müştekiye hitaben,  "Doğrudan ismi olmasaydı, tapelerde bilgi olmasaydı da iddianamede ismi  geçecekti" şeklindeki, sadece kendi kanaati ve yorumuyla sanığı belirlemeye  çalıştığını ispat eden ifadesiyle, ceza muhakemesine aykırı ifşaatta bulunarak,  17 Aralık'ın bir yolsuzluk soruşturması olmayıp, sivil şahıslar üzerinden  bakanlara, oradan da müşteki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına ulaşarak  hükümeti devirme operasyonunun bir parçası olduğunu gösterdiği anlaşılmıştır.''

 İddianamede Kara'nın soruşturmaları kolluk görevlilerinden aldığı  şifahi bilgi doğrultusunda yürüttüğü, aralarında bağlantı bulunmayan soruşturma  dosyalarında şüpheliler hakkında aynı gün gözaltı kararı vermesi ve çok sayıda  şüphelinin adliyeye mevcutlu getirilmesi nedeniyle şüphelilerin lehine olan  delilleri toplamadığı gibi ifadelerinin tespiti sırasında savunma haklarını  kısıtladığı bildirildi.  Şüpheli Kara'nın soruşturma dosyasında, ifadesini aldığı Fatih  Belediye Başkanı şüpheli Mustafa Demir’e yönelik davranışlarına da yer verilen  iddianamede, şu tespitler yer aldı:

‘2 DAKİKAN VAR ANLAT…’

"Şüpheli Kara, ifadesini aldığı Fatih Belediye Başkanı Mustafa  Demir'e, 'İki dakikan var, anlat ve çık' dediği, şüpheli ayrıntılı ifade verme  konusunda ısrar edince 'Derdini mahkemede anlatırsın' dediği, sunduğu delilleri  almadığı, Süleyman Aslan'ın emniyetteki ifadesini okumayıp, ayrıntılı olarak  ifade almadığı, Barış Güler'in ifadesinin alınması sırasında da '5 dakika, 3  cümle hakkınız var' şeklinde belirterek ayrıntılı savunma yapmalarına imkan  tanımadığı, sundukları delil ve belgeleri de incelemediği' tespit edilmiş,  soruşturma dosyasındaki şüpheli Rıza Sarraf'ın 16 saat 10 dakika süren kolluk  ifadesine yorgunluk nedeniyle ara verilmesine rağmen, kendisine yüklenen suçlar  bütünüyle anlatılıp eksik kalan ifadesi tamamlanıp delilleri toplanmadan adı  geçeni tutuklama talebiyle sorguya sevk etmiştir.''

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Ömer Faruk Aydıner tarafından  hazırlanan 557 sayfalık iddianamede, şüpheliler Öz, Kara ve Yüzgeç'in olay  tarihinde cumhuriyet savcısı olarak görev yaptıkları, iddiaya konu eylemleri tek  başlarına yapmalarının mümkün olmadığı aktarıldı.

 İddianamede, ''Şüpheliler, eylemlerini Fetullah Gülen'in liderliğini  yaptığı, FETÖ Terör Örgütü ve emrindeki kolluk birimleri ile eylem ve fikir  birliği içerisinde gerçekleştirmişlerdir. Emniyet görevlileri, emniyet  teşkilatının hiyerarşik yapısı, görev ve yetki sınırları içerisinde kaldıkları  sürece, anayasal ve yasal çerçevede kendilerine tevdi edilen iç güvenlik  görevleri doğrultusunda meşru bir cebri kullanabilecek olan kimselerdir.  Şüpheliler, emniyet teşkilatının hiyerarşik yapısı dışında ve mensubu olmakla  sahip oldukları silahlı güce ve kaynağını anayasadan ve yasalardan almayan hukuka  aykırı bir yetkiye dayanmak suretiyle meydana getirdikleri oluşumla, Türkiye  Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya  tamamen engellemeye teşebbüs etmişlerdir. Esasen asayiş ile görevli olan, sahip  olduğu teşkilat, teçhizat ve personeliyle yeterli gücü bulunan, devlet düzeni  dışındaki suç örgütlerinden gelecek saldırılara karşı iç güvenlik kapsamında  emniyet ve asayişi teminle görevlendirilen emniyet teşkilatına mensup  şüphelilerin kullanabilecekleri cebre karşı, icra organının mukavemet edebilme  imkan ve kabiliyeti bulunmamaktadır.'' denildi.

 Şüphelilerin anayasa ve kanunlar gereği kullanmaları gereken silah,  cebir ve baskı unsurunu, eylemlerini meşru hale getiren gerekçeler dışında  kullandıklarında, adi bir silahlı örgüte nazaran çok daha etkili bir terör  örgütüne dönüşebilecekleri vurgulanan iddianamede, FETÖ'nün bizatihi devletin tüm  silahlı, silahsız kamusal güçlerini ele geçirerek devletin sahibi olmaya teşebbüs  ettiği kaydedildi.

Toplumda "17 Aralık soruşturma dosyası" olarak adlandırılan ve  şüphelilerin yargılama konusunu oluşturan dosyada, usulsüzlüklerin, amaçlanan  gayenin, işlenen suçların ve kolluk birimlerinin eylem ve fikir ortaklığının  anlaşılabilir olması gerektiğine işaret edilen iddianamede, suça konu tarihte  şüpheli Öz'ün Koordinatör Başsavcıvekilliği yaptığı, şüpheli Kara ile Yüzgeç  tarafından da soruşturmaların yürütüldüğü bildirildi.

"SOMUT VAKAYA DAYANMAYAN TESPİTLER İLE İSİMSİZ İHBARLAR ESAS ALINDI"

   İddianamede, şüpheliler tarafından başlatılan soruşturmada, İstanbul  Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne 7 Mayıs 2010 tarihinde  e-posta ile ihbarda bulunulduğu, 16 Ekim 2014'te aralarında Rıza Sarraf ve  Süleyman Aslan'ın da bulunduğu dosyadaki şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer  olmadığına dair karar verildiği ifade edildi.  Şüpheliler tarafından soruşturmaya Rıza Sarraf ve diğer 32 kişiyle  ilgili olarak "haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek,  örgüte üye olmak, örgüte yardım etmek, rüşvet almak ve vermek, rüşvete aracılık  etmek, kaçakçılık, resmi belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan mal varlığı  değerlerini aklama ve fuhşa aracılık etme" suçlarının işlendiği şüphesiyle   başlanıldığı belirtilen iddianamede, soruşturmanın başlamasıyla ilgili net bir  olayın bulunmadığı, soruşturmaya gerekçe olarak, çeşitli kurumların rapor ve  yazılarında somut bir vakaya dayanmayan tespitler ile isimsiz ihbarların esas  alındığının anlaşıldığı kaydedildi.

İsimsiz "uyuşturucu ve karapara aklama" gibi iddiaları içeren  ihbarlar, somut vakaya dayanmayan iddialar, Rusya'ya kanunların izin verdiği  çerçevede para transfer edilmesi gibi suç oluşturmayan işlemler ve bu işlemlerle  ilgili yerel basındaki yayınlar gibi araçların hiçbirisinin telekomünikasyonun  denetlenmesi gibi kuvvetli şüphe nedenlerinin arandığı bir koruma tedbirinin  uygulanması için yeterli olmadığı aktarılan iddianamede, şu ifadelere yer  verildi:

      ''2008-2012 yılları arasında bu soruşturmaya konu olan şüpheliler  hakkında, doğrudan doğruya herhangi bir araştırma faaliyeti yapılmamıştır. Diğer  bir deyişle,  bu soruşturmaya başlandığı anda gerek MASAK tarafından hazırlanan  söz konusu raporda, gerekse ihbar mail ve faksları öncesindeki durumda, bizzat  soruşturma makamlarının faaliyetiyle Rıza Sarraf hakkında somut fiil isnadını  gerektirecek bir bilgiye ulaşılmamıştır. Buna rağmen doğrudan CMK'nın 135.  maddesine göre telekomünikasyonun denetlenmesine başlanmıştır. İlk  telekomünikasyonun denetlenmesi kararı verildiği anda, dosya içeriğinde kuvvetli  suç şüphesini gösteren bir delil olmadığı gibi, başka şekilde delil elde etme  imkanı olmasına rağmen, diğer yollardan hiçbir araştırma yapılmamış olması,  telekomünikasyonun denetlenmesi kararını hukuka aykırı hale getirmektedir.''

''İHBARDA, TELEFON NUMARASINA KADAR HER TÜRLÜ DETAY BİLDİRİLMİŞ''

  ''En önemli detay, soruşturma başlangıcında yapılan e-mail ve faks  ihbarlarında Rıza Sarraf ve diğer şüphelilerle ilgili olarak kullandıkları  telefon numaralarına kadar her türlü detayın bildirilmesidir. Bu durum, kolluk  tarafından istihbari dinlemeden elde edilen bilgilerin veya hukuka aykırı  yollarla elde edilen delillerin isimsiz ihbarlar yoluyla adli soruşturmada  kullanıldığını göstermektedir. İstihbari dinleme veya izleme ya da hukuka aykırı  yollardan elde edilen verilerin, isimsiz ihbarlarla soruşturmaya başlanması için  delil olarak kullanılması hukuka aykırıdır.'' tespitlerine yer verilen  iddianamede, ''Görüldüğü üzere istihbari dinlemeden elde edilen bilgilerin adli  soruşturmada kullanılması yasaklanmıştır. Soruşturmanın başlangıcında kullanılan  ihbarın kaynağının araştırılmamış olması, kullanılan ifadelerin benzer  soruşturmalardaki isimsiz ihbarlarla aynı mahiyette olması, sıradan bir ihbara  nazaran çok daha geniş bilgi ve detayları havi olması, istihbari dinlemeden elde  edilen verilerin adli soruşturmada kullanıldığı şeklindeki kanaati  güçlendirmektedir. Bu noktada ihbarın hukuka aykırı olduğu iddiası, bir delil  olarak ihbar faksının, doğruluğunu ve hukuka uygunluğunu şüpheli hale  getirmektedir.'' denildi.

"12 KEZ İHBAR YAPILAN IP ADRESİ ARAŞTIRILMAMIŞ"

 İddianamede, dikkati çeken diğer bir husus olarak kolluğun  soruşturmaya başlamak için cumhuriyet savcısına haber vermesi gerekirken bunu  yapmayıp tespit edilemeyen bir süreden sonra durumu cumhuriyet başsavcılığına  bildirdiği anlatılarak, 18 Temmuz 2012 tarihli isimsiz ihbardan, soruşturmanın  başlangıç tarihi olarak belirtilen 13 Eylül 2012'ye kadar neden beklendiği, ne  yapıldığının belirsiz olduğu ve ihbar faksından sonra iki ay süre ile hiçbir  işlemin yapılmamış olduğu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın durumdan haberdar  edilmediği tespitlerine yer verildi.

Söz konusu ihbarların adli bir soruşturma bakımından doğruluğunun  denetlenmesinin zorunlu olduğuna dikkat çekilen iddianamede, soruşturma  dosyasında yer alan 1 Ağustos 2013 tarihli ihbarın içeriğinin bir önem arz  etmemekle birlikte, ihbarın yapıldığı IP adresinden 12 kez daha ihbar yollandığı  ve bu şekilde çok sayıda ihbar yollanan bir IP adresi hakkında hiçbir araştırma  yapılmadığının altı çizildi.

Ceza yargılamasının amacının keyfi kararlar verilmesi değil maddi  gerçeğe ulaşılması olduğu vurgulanan iddianamede, şunlar kaydedildi: ''Ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla, sınırsız, hukuk  kurallarına aykırı ve sanık haklarını hiçe sayan yöntemler izlenemez. Dolayısıyla  ceza yargılamasına ters düşülerek elde edilen delillerin, yargılama makamı  tarafından değerlendirmeye alınmaması gerekir. Çünkü bu deliller 'hukuka aykırı  delil' olarak nitelendirilirler ve yargı makamının 'vicdani delil sistemi'ndeki  hareket sahasının sınırını teşkil ederler. Hukuka aykırı olarak elde edilen  deliller, hukuka uygunluğun baştan sona süreceği ceza yargılamasında  kullanılamazlar ve hükme esas alınamazlar. Delillerin toplanması ile ilgili  kurallardaki eksiklik veya hatalı uygulama, hukuka aykırılıklara ödün verilmesi  amacıyla kullanılamaz. Cezalandırabilme yetkisine sahip olan ve adli makamlar  vasıtasıyla yargı kuvveti kullanan devlet, bir başka erk olan yasama kuvvetini  kullanan kanun koyucudan kaynaklanan eksik veya hatalı düzenlemeden veya idari  makamların yanlış uygulamalarından yararlandırılmamalıdır.  Hukuka aykırı delil  kavramı, sadece hukuka aykırı elde edilen ilk delili değil, bu delil vasıtasıyla  elde edilen diğer delileri de kapsar. İnsan haklarını ihlal eden-etmeyen,  önemli-önemsiz, büyük-küçük hukuka aykırılıklar gibi ayırımlar yapmak ve bu  sayede bazı delilleri yargılamada kullanılabilir hale getirmek, yanlış olup  hukukla bağdaşmaz. Ceza yargılaması hukukunda, ihlal edilen hak ile bu yolla elde  edilen yararın mukayesesi suretiyle kamu yararının gözetilmesi ve kamu düzeninin  korunmasının ön plana çıkarılması anlayışı, sonuçta hukuk devleti ilkesini ihlal  edeceği gibi, her olaya göre değişen, keyfi uygulanacak ve hukuka aykırı  delillerin yargılamada kullanılamayacağı esasını ihlal eden bir sonuca  kendiliğinden varacaktır.''

25 DAKİKA ARAYLA KAÇTILAR 

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör  örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) 17 Aralık soruşturması  kapsamında usulsüzlükler yapmasına ilişkin hazırlanan iddianamede, "Her üç  Cumhuriyet savcısı da gelen bilgi ve talimat doğrultusunda ve organize şeklinde  aynı anda ikametlerini terk etti. Yakalama müzekkeresinin tanziminden saatler  önce Celal Kara ve Zekeriya Öz’ün, Artvin ilinde bulunan sınır kapısından  Gürcistan ülkesine 25 dakika ara ile kaçışları sağlandı." denildi.

  Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Ömer Faruk Aydıner tarafından  hazırlanan 557 sayfalık iddianamede, FETÖ’nün darbe girişiminin hatırlatıldığı ve  şüpheliler Zekeriya Öz, Celal Kara, Mehmet Yüzgeç'in emniyet teşkilatının  hiyerarşik yapısı, görev ve yetki sınırları içerisinde kaldıkları sürece,  anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldıracakları  değerlendirmesinde bulunuldu.FETÖ'nün darbe girişiminin hatırlatıldığı iddianamede,  "15 Temmuz  2016 tarihinde Silahlı Kuvvetler içerisinde yapılanan Fethullah Silahlı Terör  Örgütü'ne mensup görevlilerin (şüphelilerin de dahil olduğu) Türkiye'de yüzlerce  insanı öldürüp, binlerce insanı yaralaması, Türkiye Cumhuriyet Hükümetini yıkma  teşebbüsünde bulunması, anayasal düzeni ihlal etmesi, yüzlerce masum insanı  öldürmesi, adam öldürme, silahlı terör örgütü kurdukları tüm halkımızın  şahitliğince ispatlanmakla birlikte, şüpheliler emniyet teşkilatının hiyerarşik  yapısı dışında ve mensubu olmakla sahip oldukları silahlı güce ve kaynağını  Anayasa'dan ve yasalardan almayan hukuka aykırı bir yetkiye dayanmak suretiyle  meydana getirdikleri oluşumla, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya  veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmişlerdir"  denildi.

İddianamede, şüpheli savcıların, Türkiye Cumhuriyeti ve Hükümetinin  yatırımlarını etkilemek, ekonomik açıdan hükümeti zora sokmak için bazı  şirketlere operasyon yaptıkları anımsatıldı. Şüpheli Kara hakkında iddianamede, "Fetullah Gülen’in liderliğini  yaptığı PDY adlı örgüte üye olduğu, anılan örgütün hükümet politikasından duyduğu  rahatsızlık nedeniyle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini, gerek yurt  içinde gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak  için İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli bir kısım polis amir ve memurlarıyla  fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettiği, eski Ekonomi Bakanı, İçişleri  Bakanı ve AB Bakanı hakkında soruşturma yürütecek suç isnadında bulunduğu ve bu  şekilde özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği, Türkiye Cumhuriyeti idarecilerini  itibarsızlaştırmak amacıyla basın mensupları ile röportaj yaptığı, mensup olduğu  Fethullah Gülen Terör Örgütü ile aynı kapsamda çalışan emniyet görevlilerinin  kendi aralarındaki yazışmalarında resmi olmayan özel programlar kullandığı,  devlet hiyerarşisine aykırı olarak farklı birimlerde çalışan devlet görevlileri  ile mesai içi ve sonrasında bir araya gelerek örgüt amacı doğrultusunda ortak  hareket ettiği" tespitine yer verildi.

   "ÖZ, HÜKÜMET POLİTİKASINDAN RAHATSIZ"

    FETÖ/PDY adlı örgüte üye olduğu vurgulanan iddianamede Yüzgeç'in,  İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli bir kısım polis amir ve memurlarıyla fikir  ve eylem birliği içerisinde hareket ettiği savunuldu.  İddianamede, şüpheli Kara hakkında, "İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı  çalışma talimatına aykırı davranmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti'ne, bakanlarına  suç isnadında bulunulan soruşturma evrakını uhdesinde tuttuğu, hukuk dışı şekilde  Halkbank çalışanı ve yöneticilerinden 60'a yakın kişiyi aynı zamanda gözaltına  aldırıp, haklarında tedbir talebinde bulunarak, oluşturulan algının etkisi ile  ekonominin bozulmasına ve bankayı zarara uğratıp spekülatörlerin haksız para  kazanmasına sebebiyet vermeye çalıştığı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını ve  idarecileri itibarsızlaştırmak amacıyla basın mensubu ile yaptığı röportajda  Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını örgüt lideri gibi lanse ettiği, hedef aldıkları  şahısları sahte isimlerle dinleyip elde edilen verileri suç oluşturacak şekilde  kes-kopyala şeklinde bir araya getirip örgüt amaçları doğrultusunda kullandığı  belirlenmiştir" değerlendirmesinde bulundu.

  İddianamede, şüpheli Öz’ün FETÖ yöneticilerinden olduğuna anlatılarak,  "Hükümet politikasından rahatsızlık duyduğu, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde  görevli bir kısım polis amir ve memurlarıyla fikir ve eylem birliği içerisinde  hareket ettiği, şahsi twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda hükümeti yıkma  kastını ortaya koyduğu, FETÖ üyeleri ve aynı kapsamda çalışan emniyet  görevlilerin kendi aralarındaki yazışmalarında resmi olmayan özel bir program  kullandığı, hedef aldığı şahısları sahte isimlerle dinleyip, elde edilen verileri  suç oluşturacak şekilde bir araya getirdiği, yasama dokunulmazlığı bulunan 61.  Hükümet Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile bazı kabine üyeleri hakkında  soruşturma yürüterek usülsüz şekilde dinlemeye aldığı, istihbari dinleme  kapsamında iletişim bilgileri tespit edilen hükümet üyeleri hakkında isimsiz  ihbar ve mail dilekçelerine istinaden suç soruşturmalarını başlattığı  anlaşılmıştır" denildi.

ÖRGÜT EMARESİ  “KAÇIŞ PLANI”

 İddianamede, şüpheli savcılar Öz ile Kara’nın haklarında tutuklama  kararı çıkarılmadan önce bu bilgiye ulaştıkları öne sürüldü.Şüpheli savcılar hakkında Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)  Başmüfettişliğince HSYK 3. Dairesinden soruşturma izni talebinde bulunması  sonrasında şüpheli savcıların yurt dışına kaçtıkları belirtilen iddianamede, şu  bilgilere yer verildi: Her üç cumhuriyet savcısı da gelen bilgi ve talimat doğrultusunda ve  organize şeklinde aynı anda ikametlerini terk etti. Yakalama müzekkeresinin  tanziminden saatler önce Celal Kara ve Zekeriya Öz’ün, Artvin ilinde bulunan  sınır kapısından Gürcistan ülkesine 25 dakika ara ile kaçışları sağlandı.  Şüphelileri karşılayacak kişilerce tanınmalarını kolaylaştırmak için her ikisinin  de aynı renk ve şekilde kıyafetler giydikleri, kendilerini karşılayan örgüt  elemanlarının yardımı ile değişik devletler üzerinden Almanya’ya geçiş  yaptıkları, halen yurt dışında bulundukları, örgütlü bir yapının ekonomik ve  siyasi yardımı ile koruması olmadan yurt dışına çıkış ve yaşamlarını idameleri  mümkün bulunmazken, Mehmet Yüzgeç’in de aynı örgütün üyeleri tarafından saklanmak  suretiyle korunduğu anlaşılmıştır.

YURTDIŞI BAĞLANTILARI

Kara, Öz ve Yüzgeç’in, ABD, İspanya, İngiltere, Güney Kore, Bosna  Hersek, Birleşik Krallık, Ukrayna ve Avusturya'dan bazı kişilerle görüştüğü ve  aynı telefon numaralarından ortak irtibatları bulunduğu belirtilen iddianamede,  şu bilgiler yer aldı:  "Şüpheli şahıs ve irtibatlarının haberleşme trafiğinin, gerek açık  kaynaklarda gerekse yürütülen soruşturmalar kapsamında alınan ifadelerde, örgütün  'yargı imamı', 'yargı imam yardımcısı', 'tayin heyeti üyesi', 'ana kadro', 'üst  düzey sorumlu' olarak nitelendirilen şahıslarla yoğunlaşmıştır. Örgüt  içerisindeki hiyerarşik yapılanmanın gereği olarak talimatların yukarıdan aşağıya  ve aşağıdan yukarıya doğru silsile yoluyla iletildiği, örgüt jargonunda 'mahrem  hizmetler' olarak adlandırılan Mülkiye, Adliye, Askeriye ve Emniyet birimlerinde  bulunan örgüt üyeleriyle haberleşmede 'kurye' yönteminin kullanıldığı, FETÖ/PDY  kapsamında örgütlü şekilde hareket ettiklerine ve örgütle bağlantılı olduklarına  dair iz ve emareler görülmüştür. Şüphelilerin terör örgütü mensupları ile  doğrudan irtibat kurduğu ya da  1. derece irtibat kurdukları kuryelerin FETÖ/PDY  mensubu şahıslar ile yoğun irtibatlı oldukları, yapılan HTS analiz çalışmasında  açıkça görülmektedir."

"SUÇLA MÜCADELEDEN ZİYADE GİZLİ BİR AMAÇ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI"

Şüpheliler Kara, Öz ve Yüzgeç’in, ortak birtakım soruşturmalarda yer  aldığı ifade edilen iddianamede, "Cumhuriyet savcılarının, kolluk görevlileriyle  birlikte örgütsel bir yapı içinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin 61. Hükümetini yıkmak,  hükümeti gerek ulusal gerekse de uluslararası platformda zor durumda bırakmak  için 17 Aralık soruşturmaları ile eşzamanlı olarak bir dizi tahkikat yürüttükleri  / yer aldıkları belirlenmiştir.” denildi.

Şüphelilerin kamuoyunu yanıltmak ve algı oluşturmak için  bir dizi  operasyon yaptığı vurgulanan iddianamede, "17 Aralık soruşturmasından hemen sonra  25 Aralık ve Selam Tevhid adlı soruşturmalarıyla da ikinci ve üçüncü dalga  şeklinde operasyonlar yaparak, kamuoyunda oluşan algının devamının sağlanması  amaçlandığı, zira halen telefon dinlemelerinin devam ettiği, delillerin tam  olarak toplanmadığı bir aşamada 25 Aralık olarak adlandırılan tahkikata konu  kolluk fezlekesinin 17 Aralık soruşturması ile yakın tarihlerde hazırlanmış,  Selam ve Tevhid soruşturmasının da henüz fezlekesi tamamlanmadan yapılacak bir  operasyon için apar topar cumhuriyet savcılığına teslim edildiği görülmüştür."  ifadeleri yer aldı. Hakim ve savcıların görev ve yetkilerinin detaylı olarak anlatıldığı iddianamede, şüphelilerin görevlerini kötüye kullanmak maksadıyla anayasaya  aykırı olarak hareket ettikleri aktarılarak, şunlar kaydedildi: "Zekeriya Öz ile Celal Kara’nın aynı büroda yani Kaçakçılık ve  Narkotik Suçlar Bürosu'nda görev yapmalarına karşın Mehmet Yüzgeç’in ise Memur  Suçları Bürosu'nda görev yaptığı, dolayısıyla farklı bürolarda görev yapan  cumhuriyet savcılarının aynı anda operasyon talimatı vermelerinin suç ve  suçlularla mücadeleden ziyade gizli bir amaç doğrultusunda yapıldığı  anlaşılırken… Cumhuriyet savcıları Celal Kara, Mehmet Yüzgeç ve Zekeriya Öz’ün;  Fetullah Gülen’in liderliğini yaptığı Paralel Devlet Yapılanması’na yönelik  hükümet politikasından duyulan rahatsızlık nedeniyle (dershanelerin kapatılması,  MİT’in ele geçirilmesi ve devlet hiyerarşisi içinde tek güç olma çabası)   İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli bir kısım polis amir ve memurlarıyla fikir  ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, ayrıca bu yapının kontrolündeki basın  ve yayın kuruluşlarının da desteğini alarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini  ortadan kaldırarak görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs ettikleri'  anlaşılmıştır."

ÖRGÜTE ÜYELER

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör  Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) 17 Aralık soruşturması  kapsamında usulsüzlükler yapmasına ilişkin hazırlanan iddianamede, ''Şüpheli  Zekeriya Öz'ün Fetullah Gülen'in liderliğini yaptığı PDY adlı örgüte üye olduğu,  anılan örgütün hükümet politikasından duyduğu rahatsızlık nedeniyle de;  cumhuriyet savcıları Celal Kara, Mehmet Yüzgeç ve kolluk görevlileriyle eylem,  fikir birliği içerisinde hareket ederek Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan  kaldırarak görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmiştir'' denildi.

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Ömer Faruk Aydıner tarafından  hazırlanan iddianamede, şüpheli Mehmet Yüzgeç'in, Fetullah Gülen'in liderliğini  yaptığı PDY adlı örgüte üye olduğu, anılan örgütün hükümet politikasından duyduğu  rahatsızlık nedeniyle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini, gerek yurt  içinde gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak  için İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli bir kısım polis amir ve memurlarıyla  fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, ayrıca bu yapının kontrolündeki  basın ve yayın kuruluşlarının da desteğini alarak, yapının gayesi doğrultusunda  planlı ve sistematik bir şekilde yürütülen bir organizasyonun parçası olarak,  Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırarak görevlerini yapmasını  engellemeye teşebbüs etmek suretiyle, mesleğin şeref ve onurunu bozan veya  mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte hükümlülüğü gerektirir  suçlarını işlediği kaydedildi.

Şüpheli Yüzgeç'in, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı çalışma talimatına  aykırı davranmak suretiyle, Türkiye Cumhuriyeti Bakanına suç isnadında bulunulan  soruşturma evrakını uhdesinde tuttuğu, Cumhuriyet Başsavcısı ya da Başsavcıvekili  tarafından yürütülmesi için özel soruşturma bürosuna devretmediği belirtilen  iddianamede, yasama dokunulmazlığı bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan  Bayraktar hakkında verilmiş bir mahkeme kararı bulunmadığı halde, arasında hedef  şahıslar üzerinden dolaylı şekilde dinlenmek suretiyle 77 adet görüşmesini kayıt  altına aldırıp tape haline getirttiği ve ilgili kanun hükmüne aykırı davrandığı  tespit edildi. Kamuoyunda algı oluşturmak gayesiyle uhdesinde bulunan İstanbul  Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmasında, Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın  yürüttüğü ilgili soruşturmalarla aynı gün operasyon talimatı vererek 24'e yakın  şüpheliyi aynı zamanda gözaltına aldırıp, haklarında tedbir talebinde bulunarak,  oluşturulan algının etkisi ile ekonominin bozulmasına neden olduğu bildirilen  iddianamede, haklarında soruşturma yürüttükleri memurlar bakımından durumu  atamaya yetkili amirlerine, Bakanlar Kurulu Üyeleri yönünden ise durumu Türkiye  Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirmediği anlatıldı.İddianamede, şüpheli Yüzgeç'in, dönemin bakanı Erdoğan Bayraktar  hakkında verilmiş bir mahkeme kararı bulunmadığı halde oğlu Abdullah Oğuz  Bayraktar arasında geçen 17 Aralık 2013 günü konuşması ile bir kısım şüphelilerin  tanıklıktan çekinme hakkı olan yakınları arasındaki telefon görüşmelerini  dinlenip kayda alınmasına ve tape yapılmasına müsaade ettiği gibi bu görüşmeleri  yok ettirmeyip soruşturma dosyasında muhafaza ettiği kaydedildi. Şüpheli Zekeriya Öz'ün, Fetullah Gülen'in liderliğini yaptığı PDY adlı  örgüte üye olduğu, anılan örgütün hükümet politikasından duyduğu rahatsızlık  nedeniyle de; cumhuriyet savcıları Celal Kara, Mehmet Yüzgeç ve kolluk  görevlileriyle eylem, fikir birliği içerisinde hareket ederek Türkiye Cumhuriyeti  Hükümetini ortadan kaldırarak görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs ettiği  ve bu kapsamda Cumhuriyet Savcıları Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç tarafından  yürütülen soruşturmalarda koordinatör başsavcıvekili olarak görev alarak adı  geçen cumhuriyet savcılarını yönlendirdiği, şahsi twitter hesabından yaptığı  paylaşımlarda hükümeti yıkma kastını ortaya koyduğu bildirildi.

İddianamede yer alan tanık Yusuf Teker'in ifadesinde, yatırım uzmanı  olduğunu, 17 Aralık öncesi SPK içerisinde Asya Bank, İpek ve Koza gibi şirketlere  ayrımcılık yapıldığını gördüğünü, hisse senetlerinde yükselmemesi gereken fiyata  yükseltildiğini, SPK'nın buna göz yumduğunu, Koza şirketinin normalde İpek  Matbaacılık Koza Davetiye şeklinde iken hızlı bir şekilde altın şirketine dönüşüp  bire bir milyon performans gösterdiğini, böyle bir büyümede SPK'nın istismarı  olmasa yapılamayacağını, Gezi olaylarında ve 17 Aralık döneminde borsanın  düşmemesi gerektiği kadar düştüğünü, bu nedenle ülkeden de çıkmaması gerektiği  kadar para çıktığını, özellikle hükümeti yıkmak için düşüşün hızlı ve olduğundan  fazla gösterildiğini, bu sanal düşüşleri yapanların paralel yapıya mensup olup  borsa içinde görev yapan kişiler olduğunu, bu kişilerin basın ve yayın  organlarında yer alan haberlerin etkisini değiştirmek, kamuoyunu etkilemek ve  bunun sonucu hükümete darbe vurmak gayesi ile yapıldığını düşündüğünü söylediği  kaydedildi.

''ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ KAYIP 15-16 MİLYAR DOLAR''

 Tanık Teker'in ifadesine iddianamede şu şekilde yer verildi:   ''17 Aralık öncesinde borsanın 8 Ekim 2013 tarihinden başlayarak bir  yükseliş trendi içerisine girdiğini, bu trendin 28 Kasım 2013 tarihinde en yüksek  seviyesine ulaştığını, fakat 28 Kasım 2013 tarihinden 16 Aralık 2013 tarihine  kadar borsada olağanüstü fiyat hareketleri oluşmaya başladığını ve 16 Aralık günü  hiç düşmemesi gerektiği kadar düştüğünü yani bu haberi elinde bulunduranların, ne  zaman servis edeceklerini bildiklerini ve önceden bunun hazırlığını yapmaları  gerektiğini söylemiştir. Ülke ekonomisindeki kaybın 15-16 milyar dolar olarak  hesaplandığını, fakat hükümete verdiği zararın yabancı yatırımcının güven kaybı  istikrar ve büyümeye verdiği zararın hesaplanması mümkün olmayacak kadar büyük  olduğunu, çünkü bu tip olayların yansıması reel ekonomide hesaplanamadığını,  bunun bir marka değeri gibi olduğunu ve yansımaları vadeler içerisinde  gerçekleşeceğini, yani eğer hükümeti yıkmayı planlayan örgüt ya da grup nasıl  bunu devletin diğer kademelerinde yapılanarak yaptılarsa aynı şekilde BİST ve SPK  içerisinde de yapılanmış olması gerektiğini, aksi takdirde bu olayı bertaraf  etmenin SPK ve BİST'in 1 saatte yapacağı bir iş olduğunu, yani borsadaki kişiler  iyi niyetli olsa idi, açığa satışı durdurup piyasayı sakinleştirebilmelerinin  mümkün olacağını söylemiştir.''   İddianamede tanık Teker'in ''2012 yılında BİST'de kapalı göz  uygulaması başlatıldığını, uygulamanın amacının anlaşılamadığını, bu uygulama  olmasaydı 17 Aralık sürecinde ekonomik kaybın bu kadar yüklü olmayacağını, kapalı  göz uygulamasının paralelciler tarafından getirildiğini düşündüğünü" ifade ettiği  belirtildi.

 

YORUMLAR Üye Girişi

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Bidünya Haber | Dünya ve Türkiye Gündemine uzak kalmayın. Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız
Yukarı ↑