Onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, IŞİD'in dini değil, politik bir hareket olduğunu söyledi.
Gül, İngiltere’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Chatham House’da düzenlenen konferansta Türkiye ve geniş coğrafyasıyla ilgili Chatham House Direktörü Robin Niblett ile katılımcıların sorularını yanıtladı.
2010'da Chatham House Ödülü'ne layık görülen Gül, Türkiye’nin bölgesinde son yıllarda ne gibi değişikliklerin yaşandığına yönelik soruya, “Bölgedeki en büyük değişiklik özellikle bölgenin son yıllarda daha da istikrarsız olması” şeklinde yanıt verdi.
Gül, Körfez Savaşı yıllarında bölgede sadece tehdit olarak Saddam Hüseyin’in olduğunu ancak bugün bölgedeki problemlerin arttığının görüldüğünü dile getirdi. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra karşı karşıya kalınan en önemli meselelerden birinin Filistin sorunu olduğunu kaydeden Gül, Ortadoğu barışının sağlanmamış olmasının bütün diğer problemlere de zaman zaman kaynak teşkil ettiğini ifade etti.
İngiltere, Fransa gibi bazı Avrupa ülkelerinde son dönemde Filistin devletini tanıma yönünde gelişen yeni politik tavrın memnuniyet verici olduğunu söyleyen Abdullah Gül, şöyle konuştu:
"Bölgedeki biriken öfke ve hayal kırıklığı herhalde anlaşılıyor biraz. Bu öfkeler ve Saddam’dan sonraki kümülatif olarak çoğalan bütün problemler birbirini tetikledi, adeta bir pandoranın kutusu açıldıkça açılıyor. IŞİD’den tutun da diğer bütün gelişmelere kadar bunlar hep o kutudan çıkan problemler. Yarın çıkacak şeyler sürpriz olabilir veya sürpriz olmaması lazım. Bana sürpriz olmuyor açıkçası. Bu iklim her şeyi üretmeye müsait bir iklim. Bölgedeki belirsizlikler çoğaldı. Türkiye olarak böyle bir bölgeye komşu olmak bizi şüphesiz ki çok rahatsız ediyor. Türkiye, bölgesinde istikrarı, huzuru tercih eder. Yaptıkları tenkit edilebilir, beğenilmeyebilir, daha çok şey beklenebilir, bunlar ayrı ama Türkiye’nin bütün arzusu, gayreti, bölgesinde huzurun, istikrarın, barışın tesisidir. Karamsar bir tablo çizdim maalesef ama gördüğüm bu gerçekten.”
"IŞİD, SÜNNİ ARAPLARIN ÖFKESİNİ ÇOK İYİ YÖNLENDİRDİ"
Bölgede iyi şeylerin de olduğunu ifade eden Abdullah Gül, bunları Filistin’in tanınması konusunda Avrupa’daki yeni hava, Suriye’nin kimyasal silahlardan temizlenmesi, IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyon ve Irak kürt bölgesi ile Bağdat arasındaki ilişkilerdeki yumuşa olarak sıraladı.
Chatham House Direktörü Niblett'in IŞİD'e yönelik bir sorusuna karşılık da Abdullah Gül, "IŞİD meselesini sadece Türkiye ile ikili bir mesele olarak görmem. Bunu aslında Suriye ile Türkiye arasında bir mesele olarak da görmem. IŞİD, bütün bölge ve insanlıkla ilgili, sonra tabii Türkiye komşu olduğu için Türkiye ister istemez çok daha işin içinde" dedi.
IŞİD'den bundan birkaç yıl önce bahsedilmediğini belirten Gül, ancak IŞİD'in 2006 yılında Irak’ta açıklamalar yaptığını, kuracakları ülkenin sınırlarının nasıl olacağını söylediklerini, halkı o zamandan hazırladıklarını kaydetti. Buna o zaman hiçkimsenin bir şey söylemediğini dile getiren Abdullah Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Irak'ta yeni bir hükümetin olması, daha kapsayıcı olması ve eski hataları geç de olsa anlamış olması iyi bir gelişmedir. Biz uzun süre Irak’taki hükümetin yanlış yaptığını söyledik ve Irak'ın 'ana, temel unsurlarından biri olan Arap Sünnilerini dışlıyor' diyorduk. IŞİD dediğimiz yeni yapılanma, baktığınızda uluslararası çevrelerden gelen radikal unsurlar artı, Saddam Hüseyin'in ordusundan kalan askerler ve bu grubun halkı bir nevi esir almasıdır. Ülkesinin bölündüğünü düşünen, ülkesinin tamamen İran'ın etkisine girdiğini düşünen Sünni Arap halkının öfkesini çok iyi yönlendirdiler. Bu konuda da serbest bırakıldılar ve neticede bu yapılanlar çıktı ortaya. Birkaç Avrupalı, Amerikalı gazeteciyi çok canice katletmeselerdi, Yezidileri sürmeselerdi belki yine dünya onların üstüne bu kadar gitmeyecekti. Ben hiçbir zaman Musul halkının böyle bir yönetim tarzını arzu edeceğini düşünmem. Böyle bir baskı altında bir yönetimin olmasını kimse kabul etmez. Konuları çok iyi istismar ettiler. Güç olunca rasyonelliği kaybettiler. Belki de iyi yaptılar ve sonunda dünyanın dikkatini çekti ve onlara karşı askeri bir güç ortaya çıktı ve durduruldular. Ancak tabii çok acılar yaşandı, çok insanlar öldü."
Abdullah Gül, İslami terminolojileri kullansa da Suudi Arabistan'dan Türkiye'ye kadar hiçbir Müslüman ülkede IŞİD'e karşı hayranlığın söz konusu olmadığını, bunu istatistiklerin de ortaya koyduğunu belirtti. Müslüman kitlelerin IŞİD'den nefret ettiğini çünkü Müslümanlığı kötü gösterdiklerini kaydeden Abdullah Gül, "Bunlar, durumu istismar ederek güç toplayan gruplar. Bu politik bir hareket. Bunu tamamen öyle görmek gerekir. Dini bir hareket olarak görürsek, çok yanılırız. Onlarla mücadelede de yanlış bir metot içerisine gireriz. Bu yanlış metot da beklemediğiniz yeni güçleri çıkartır. Ben IŞİD’in bölgede ideolojik bir tehdit olduğunu hiçbir zaman düşünmem. Türkiye'ye ideolojik bir tehdidi söz konusu olamaz ama terör içerisinde olan, aşırılıkları besleyen, eğiten, teröristler için bir eğitim alanı haline geldiği için tabii ki bütün ülkeler için tehlikelidir" diye konuştu.
"İKİNCİ BİR SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ BAŞLIYOR"
Türkiye-Rusya ilişkileriyle ilgili ise Abdullah Gül, iki ülke arasında tarihi ilişkilerin mevcut olduğunu dile getirdi. Komşuluk ilişkilerinin geliştirmesi için uğraşıldığını anlatan Abdullah Gül, "Gazın önemli bir kısmını Rusya'dan alıyoruz. Dolayısıyla Rus gazına biraz bağımlıyız. Bunu çeşitlendirmeye çalışıyoruz tabii. Ukrayna'daki olanlar, hepimizi çok yakından ilgilendirdi. Güneyimizde böyle bir istikrarsızlık varken, kuzeyimizde çok daha ciddi bir istikrarsızlıktan tedirginiz açıkçası" dedi.
Ukrayna ve Rusya meselesinin NATO'nun karşılaştığı en ciddi konulardan birisi olduğunu kaydeden Gül, "Kırım’ın defakto durum yaratılarak işgal edilmesi çok gergin bir ortam çıkardı ve belki ikinci bir Soğuk Savaş döneminin başlangıcı içerisindeyiz. Bunun daha da ileri gitmemesini arzu ediyoruz" ifadelerini kullandı.
Rusya'daki gelişmelerin Türkiye'nin enerji güvenliğine etkisi konusunda ise Gül, Kafkasya, Irak, İran gibi bölge ve ülkelerden enerji güvenliğinin sağlandığını kaydederek, "Ama hem bizim, hem Avrupa'nın daha büyük ölçekte enerji güvenliğinin sağlanması için Doğu Akdeniz’in önemli bir kaynak olacağına inanıyorum. Kıbrıs meselesi barışçıl bir şekilde hallolursa bütün Kıbrıs çevresindeki gaz, İsrail kıyılarındaki gaz bütün bunlar birleştirilerek Avrupa'ya uzanmasının en uygun yolu Türkiye üzerinden geçmesidir. Yapıcı yaklaşılırsa kazan-kazan bilinci içerisinde hareket edilirse bunların gerçekleşeceğine inanıyorum" diye konuştu.