Kriz ülkelerinde Almanya aleyhtarlığı artıyor. Almanya ise kırıcı eleştiriler karşısında susmayı tercih ediyor.
Bir Alman hükümet başkanı ancak bu kadar tahkir edilebilir. Aylardır, Yunanistan, Portekiz ve Kıbrıs gibi kriz ülkelerinde Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Hitler bıyıklı ve Nazi üniformalı resimleri yayınlanıyor. Merkel, sıkı kemer sıkma politikasından taviz vermediği ve verdirmediği için ‘Avrupa'nın korkulu rüyası' olarak tasvir ediliyor. Merkel aşağılamalara, herkesin fikrini beyan etmekte serbest olduğunu söyleyerek karşılık veriyor ve eski Almanya Demokratik Cumhuriyeti'ndeki yıllarını hatırlatarak, “orada böyle bir hürriyet yoktu”, diyor.
Almanya Başbakanı'nın milyonları ıstıraba ve ölüme sürükleyen Nazilerle kıyaslanılmayı ciddiye alıyormuş gibi görünmüyor. Ancak Almanya Başbakanı'na yapılan her yakıştırma, Hitler diktasını ve Nazi mezalimini zararsızmış gibi göstermek anlamına geliyor. Almanya her defasında bu hatırlatmayı yapıyor ama aynı zamanda dünyadaki itibarının zedelenmesinden de endişe ediyor.
Avrupa'nın günah keçisi
Almanya'nın ekonomik gücüne güvenerek hegemonyacılık başlattığına dair iddialar, ortaya atılan eleştirilerin en zararsız versiyonu sayılıyor. Yunan gazeteleri, Alman Milli Marşı'nın, Hitler döneminden sonra okunmayan birinci dörtlüğündeki ‘her şeyden üstün' ibaresini kullanarak, Alman hâkimiyetinin Avrupa Birliği'ni tehlikeye soktuğunu yazıyor.
Almanya, Euro Bölgesi, AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından alınan kararlardan sorumlu tutulup günah keçisi yapılıyor. Buna da şaşmamak gerekir. Çünkü ortak para bölgesinde Berlin'in arzu etmediği büyük kararlar alınamıyor. Bu nedenle de Kıbrıslı mevduat sahibinin kaderinin
Berlin'de tayin edildiği iddiası ortaya atılıyor.
Malta Maliye Bakanı Edward Scicluna'nın maliye bakanları toplantısıyla ilgili olarak anlattıkları da büyük yankı uyandırmıştı. Kıbrıs ile ilgili kriz toplantısında Scicluna, Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble'nin yanında, Kıbrıs Maliye Bakanı Michael Sarris'in de tam karşısında oturuyordu. Scicluna, “kendimi yer değiştirmenin yasak olduğu bir uçakta hissettim. Bitkin vaziyetteki Kıbrıslılar şakaklarına dayanan tabanca karşısında özellikle anlayışlı davranıp uzlaşmayı onayladılar”, demişti.
Almanya kıskanılıyor mu?
Bundan on yıl öncesine kadar Almanya, Avrupa'nın hasta adamı olarak adlandırılıp alaya alınıyordu. En büyük Avrupa ekonomisi Schröder hükümeti sırasında istikrar kriterlerini ihlal etmişti. Ama Başbakan Schröder'in sosyal devleti küçülten reformları Almanya'yı yeniden büyümenin lokomotifi haline getirdi. Almanya şimdi de, ortaklarının sırtından ekonomisini düzeltip, düşük ücret ve yüksek ihracat yoluyla dengesizliği azdırmakla suçlanıyor. Günümüz Almanya'sı bütçe açığının azaltılmasında, tasarrufta ve reformculukta büyük hamleler yaparak ekonomik potansiyeliyle mütenasip bir konuma geldi.
Kavga, artık kuzey ile güney, büyük ile küçük ya da zenginle fakir arasındaki cepheleşmelerin dışına taştı. Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn Almanya'ya çıkışarak, küçük Euro ülkelerinin ekonomi politikalarını eleştirmemesi ve kırıcı beyanlarda bulunmaması hususunda Berlin'i uyardı. Almanya, Kıbrıs bankacılığının Kıbrıs ekonomisinden çok daha büyük olmasını eleştirmişti. Asselborn, “kimse çıkıp da, Alman otomotivciliğini ya da Alman silah endüstrisini çok büyük olduğu gerekçesiyle eleştirmiyor”, dedi. Ortakları tarafından Alman hükümetinin en ateşli Avrupacı üyesi olarak adlandırılan Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble bile bu hezeyan karşısında öfkesini saklamayıp, “Bunu da nereden çıkardı şimdi?”, demekten kendini alamadı.
Nerede ortaklık?
Berlin'deki koalisyon hükümeti ortakları tarafından yüzüstü bırakılmaktan ve haksız yere suçlanmaktan şikâyetçi. Diğer Euro ülkelerinin Almanya'nın çizgisini takip ettiği unutuluyor. Kimse Kıbrıs'ı kurtarma planını açıkça desteklemiyor. Oysa Euro Bölgesi'nin Doğu Avrupalı çoğu ülkesi, Yunanistan ya da Kıbrıs'ın refah düzeyine gıptayla bakıyor.
Almanya Adalet Bakanı Sabine Leutheusser-Schnarrenberger, AB zirvesinin Almanya'yı mesnetsiz eleştiriler karşısında savunması gerektiğini söylüyor. Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert de, “Kararlar birlikte alınıyor. Bu bakımdan AB Komisyonu'nun ve krizle ilgili Euro ülkelerinin bu kararları kamuoyunda savunmaları gerekir”, diyor.