Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, geçen yıl Türkiyenin yurt dışına yaptığı yardımların (krediler hariç), hibe olarak 1 milyar 300 milyon doları bulduğunu söyledi
Kastamonu Kalkınma Vakfı tarafından düzenlenen iftara katılan ve burada bir konuşma yapan Başbakan Yardımcısı Babacan, Kastamonu'nun tarihi ve kültürü ile Türkiye'nin çok güzel illerinden biri olduğunu belirterek, ''Kastamonu artık güzel bir sanayi şehri oldu. Tarım da zaten belli bir noktada. Turizm gittikçe gelişiyor. Artık Türkiye, Anadolu, kendi güzelliklerinin daha çok farkına varıyor. Havalimanının açılması, uçuşların başlaması ile beraber Kastamonu'ya, Kastamonu ekonomisine farklı bir canlılık gelecektir'' dedi.
Babacan, Türkiye'nin her bir köşesinin yatırım istediğini, kendilerinin de ellerindeki bütçe imkanları ile ayağı yorgana göre uzatarak bu ihtiyaçları karşılamak için yoğun bir şekilde çaba gösterdiklerini söyledi.
Yaptıkları yurt dışı ziyaretlerinde ister Kuzey Afrika, ister Balkanlar, ister Orta Asya olsun, önlerine hep talep listesinin geldiğini belirten Babacan, geçen yıl Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet olarak yurt dışına yaptığı yardımların (krediler hariç) hibe olarak 1 milyar 300 milyon doları bulduğunu kaydetti.
2002 yılında hükümeti devraldıklarında Türkiye'nin dışarıdan yardım alan ülkeler listesinde olduğunu vurgulayan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Şu anda yardım eden ülkeler listesindeyiz ve o listede hızla yükseliyoruz. İnsanlık adına gördüğümüz sıkıntıları, imkanlarımız ölçüsünde karşılamaya çalışıyoruz. Reform yapmaya çalışan, siyasi-sosyal dönüşüm sağlamaya çalışan çok sayıda ülke var dünyada. Bunların ekonomik kalkınmasına hem tecrübe aktarım yoluyla, hem de bazen küçük kredi, hibe katkılarıyla destek veriyoruz. Türkiye'nin son 10 yılda kendi içinden geçtiği reform süreci, bugün artık dünyanın pek çok ülkesi için örnek niteliği taşıyor. Şu ana kadar sadece Afrika'da, 37 ülkede kalkınma projeleri gerçekleştirdik. Balkanlarda, Orta Asya'da, Kafkasya'da, Kırım'da önemli adımlar attık. Büyükelçiliklerimizin sayısını hızla artırdık. Afrika'da sadece 12 büyükelçiliğimiz vardı. Gelecek sene 34 büyükelçiliği tamamlamış olacağız. Pek çok Avrupa ülkesi büyükelçilik sayısını azaltırken, büyükelçiliklerini kapatırken, biz tüm dünyada Türkiye'nin diplomatik, siyasi ve ekonomik varlığını daha iyi hissettiriyoruz.''
''Yunanistan 240 milyar euroluk ilave destek almasına rağmen halen toparlanabilmiş değil''
Türkiye'nin içinden geçtiği reform sürecinin sadece gelişmekte olan ülkeleri değil, bugün sıkıntı içinde olan pek çok gelişmiş ülke için de örnek niteliği taşıdığını belirten Babacan, gelişmiş görünen, zengin olarak algılanan pek çok ülkenin bugün ciddi ekonomik darboğazlarla karşı karşıya kaldığını hatırlattı.
Zenginliğin ve refahın getirmiş olduğu ataletin, belki biraz tembelliğin, o ülkelerin bugün pek çoğunu ciddi sıkıntılarla karşı karşıya getirdiğini ifade eden Babacan, ''Burada çok önemli bir kural var: Ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız'' dedi.
Her ülkenin hak ettiği refahı yaşayacağını belirten Babacan, ''Daha henüz kazanmadan harcarsak, hak etmeden, hak ettiğimizin kazandığımızın daha üzerinde bir refah seviyesi yaşamaya çalışırsak, o er yada geç ülkeyi çok kötü etkiliyor'' ifadelerini kullandı.
Yunanistan'ın 240 milyar avroluk ilave destek almasına rağmen halen toparlanamadığını aktaran Babacan, konuşmasına şöyle devam etti:
''Topu topu nüfusu 10 milyona yakın bir ülkeden bahsediyoruz. İtalya, İspanya, Portekiz çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. Aşırı özgüven, 'Ya biz Avrupa'yız, artık Avrupa Birliğiyiz. Hele bir de Avro Bölgesi'ne girdik, artık bize bir şey olmaz' demek, ülkeleri ciddi bir sıkıntı ile karşı karşıya bıraktı. Bu problemin boyutları artık küresel ekonomiyi etkiler durumda. Bugün Avusturalyalı, Japon meslektaşlarımızla konuştuğumuzda diyorlar ki, Avrupa'dan çok korkuyoruz. Avustralya'dan 24 saatte varılıyor Avrupa'ya. Soruyorum bu korkunun nedeni nedir? diye. Artık dünya o kadar küçüldü ki, ticaret ve finans ağı ile o kadar birbirimize bağlıyız ki, Avrupa'da olacak ciddi bir sıkıntı bizleri de etkiler, diyorlar. Dünyanın öbür ucundaki bakan meslektaşlarımız, merkez bankası başkanları Avrupa'dan kaygılı.''
''Belki biraz Suriye'nin gündemimizde ağırlıklı olarak yer alması sebebiyle, belki içimizdeki istikrar ve güveni korumamız sebebiyle bugün için pek farkında değiliz ama risklerin olduğunu, sıkıntıların olduğunu bilmek, hesabımızı kitabımızı buna göre yapmak zorundayız'' diyen Babacan, ''Şu an Türkiye'nin içinde bulunduğu rahat ortam bizleri dikkatsiz tedbirsiz bir politikaya asla sürüklememeli. Her an her türlü senaryoya hazırlıklı olmalıyız. Biz makro ekonomik politikalarımızı bu ihtiyat çerçevesinde yürütüyoruz. Önümüzdeki aylarda, yıllarda Avrupa'da ve dünyada neler olabilir, farklı senaryolarda neler yapmalıyız, bütün bu hazırlıkları yapıyoruz ve bunları çekmecemize koyuyoruz. Beklemediğimiz bir tablo ile karşılaşırsak hangi noktada hangi adımı atacağımızı gayet iyi biliyoruz'' ifadelerini kullandı.
''Doğru politikalar uygulayacağız, sonra karşımıza ne çıkarsa çıksın korkmayacağız''
Son 6 ayda problemlerin sadece gelişmiş ülkelerde değil, gelişmekte olan ülkelerde de kendini hissettirmeye başladığının altını çizen Babacan, Çin'de büyüme beklentilerinin aşağı yönlü inmeye başladığını, Hindistan'da çok ciddi bir bütçe açığı olduğunu ve Hindistan'ın para biriminin dolar karşısında tarihinin en düşük seviyelerine indiğini dile getirdi.
Hindistan'da çok ciddi develüasyon gerçekleştiğini, Brezilya'da ise ekonomik büyümenin durduğunu ve 'ekonomiyi nasıl canlandırırız'ın derdine düştüklerini bildiren Babacan, böyle bir ortamda Türkiye'nin dikkatli olacağını, tedbirini alacağını ifade ederek, ''Doğru politikalar uygulayacağız. Sonra karşımıza ne çıkarsa çıksın korkmayacağız'' dedi.
''İhtiyatlı tutumuzdan asla taviz vermeyeceğiz''
Bugünlerde hükümetten ve Merkez Bankası'ndan beklentiler olduğunu anımsatan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ihtiyatlı tutumlarından asla taviz vermeyeceklerini söyledi.
Bugünün tedbirli ve dikkatli olma günü olduğunu anlatan Babacan, bu işin şakasının olmadığını, Türkiye'nin son 10 yılda elde ettiği başarıların, şu anda gelmiş olduğu noktanın, şu ya da bu sebeple sıkıntıya girmesi halinde bunun vebalinin, sorumluluğunun ağır olacağını ifade etti.
İleride olacak sıkıntılara şimdiden hazır olunması durumunda, dışarıda olan olumsuzlukların Türkiye'yi oldukça az etkileyeceğini kaydeden Babacan, şunları kaydetti:
''2010 yılında yüzde 9,2'lik bir büyüme elde ettik, 2011'de yüzde 8,5'lük büyüme elde ettik. Krizin en derin döneminden bu yana Türkiye'de 3 milyon 900 bin ilave istihdam oluştu. Pek çok ülkede işsizlik artarken, İspanya'daki işsizlik oranı yüzde 25'e, gençlerdeki işsizlik oranı yüzde 55'e ulaşmışken biz burada yeni istihdamdan bahsediyoruz. Mutlaka bunun kıymetini bilmemiz lazım ve buna göre tedbirli olmamız lazım.''
Türkiye'nin uygulamakta olduğu politikaların problem yaşayan ülkelerin politikalarından oldukça faklı olduğunu belirten Babacan, ''Krizin dünyayı en şiddetli vurduğu 2009 yılında İspanya, İtalya, Yunanistan ve Portekiz krizden çıkma adına, devlet harcamalarını artırıcı, sözüm ona ekonomiye can suyu verici politikalar uygulamaya başladılar'' dedi.
''Biz Avrupa'yız, biz AB'yiz, Euro Bölgesi ülkesiyiz. Bizim güven sorunumuz olmaz'
O dönemlerde ülkelerin başbakanları ve ilgili bakanları ile oturup konuştuklarını hatırlatan Babacan, şunları aktardı:
''Dediler ki biz çareyi bulduk. Devlet olarak daha çok para harcayacağız. Harcadığımız parada ekonomiyi canlandıracak. İyi de sizin bütçe açığınız büyük, borcunuz da çok. Bu parayı nereden bulup harcayacaksınız? diye sorduk. Daha çok borçlanacağız, dediler. Güven kaybolursa ne yapacaksınız? dedik, Biz Avrupa'yız, biz AB'yiz, Euro Bölgesi ülkesiyiz. Bizim güven sorunumuz olmaz, dediler.''
Piyasanın belli bir noktaya kadar izlediğini ama borç belli bir kritik eşiği geçtiği zaman da kredi musluklarının kesildiğini, risklerin başladığını kaydeden Babacan, ''Avrupa'nın pek çok ülkesinin karşılaştığı durum bu. Bir bakıma mirasyedilik pozisyondan şimdi gerçeklerle yüz yüze kalmaya başladılar'' tespitinde bulundu.
2009 yılında herkes bu yöne sapmışken tam tersi bir yol izlediklerini ve orta vadeli program açıkladıklarını anımsatan Babacan, ''Orta vadeli program ile harcamalarımızı azaltacağımızı, bütçe açığımızı azaltacağımızı ortaya koyduk, hatta seçici olarak da bazı vergilerde artış yaptık'' diye konuştu.
Avrupa için en iyi senaryo
Bazılarının 'herkes bir yöne giderken siz başka yöne gidiyorsunuz' dediklerini kaydeden Babacan, kendilerinin devlete olan güveni koruyacaklarını, devlete olan güvenin bir ülkenin finans sisteminin, ekonomisinin temeli olduğunu, güven sarsıldığında ne yapılırsa yapılsın fayda vermediğini, bütün finans sisteminin devlete olan güvenin üzerine oturmuş durumda olduğunu söyledi.
Babacan, bugün Avrupa için en iyi senaryonun Japonya'nın son 10 yıldır yaşadığı gibi, büyümemesi, belki bazı ülkelerde yüzde 1-2'lik büyüme ama çöküşte olmaması olduğunu belirterek, ''En iyi senaryo bu. Bütün bu çaba Avrupa'da çöküş olmaması. Çöküş önlense dahi Avrupa'nın karşılaşmış olduğu ağır borç yükünden, bankacılık ile ilgili biriktirmiş olduğu sıkıntılardan kurtulması çok zor görünüyor'' dedi.
''Böyle bir dönemde kendimize çok dikkat etmeliyiz'' diyen Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:
''2010 yılında yüzde 9,2 büyüdük. 2011 yılında yüzde 8,5 büyüdük. Ama biz 2010 yılının sonundan itibaren tedbirler almaya başladık. Dedik ki bu büyüme güzel ama derinlemesine baktığımızda bu büyüme bankalardan aşırı miktarda kredi kullanıp bu paraların harcaması ile ilgili. Büyüyoruz ama bir yandan da vatandaşımızın bankalara olan borcu büyüyor. Eğer 2011'de bir tedbir almasaydık. Bankalarımızın kredi hacmi yüzde 35 büyüyecekti. Vatandaşımızın, şirketlerimizin 100 liralık borcu bir yılda 135 liraya çıkacaktı. Tedbirlerle biz bunu yüzde 25'te tuttuk. Bu yıl da yüzde 15 civarında gerçekleşecek. Borç yiyen kesesinden yer. Geçen yılın başında hane halkının yüzde 45'i aylık gelirinden daha fazla harcıyordu. Nasıl harcıyor? Borçlanarak harcıyor. Büyüme yüksek olsun, hep beraber refahımız artsın ama hızlı artan bu borç günün birinde, Türkiye'nin sosyal barışını, sosyal yapısını zedeler, hem de devletin güvenilirliği zedelenir.''
2012 yılı büyümesinin yüzde 4 olacağını ifade eden Babacan, ''Bu yüzde, Avrupa'nın en yüksek büyüme oranlarından bir tanesi olacak. Daha sürdürülebilir, daha istikrarlı, daha ayağı yere basan bir büyüme olacak. Ekonomide kısa vadede bir yıllığına, altı aylığına yüksek büyüme elde edebilirsiniz. Ama ağır bedel ödemek şartı ile. Hem bugünü hem yarını düşünüyorsak, çok daha tedbirli gitmek zorundayız'' dedi.
Türkiye'nin önümüzdeki dönemde gerçek anlamda kalkınmış bir ülke olması için, ileri bir demokrasisi olması için iki alana daha yoğun bir şekilde eğilmesi gerektiğine dikkat çeken Babacan şunları kaydetti:
''Bunlardan birisi eğitim. İkincisi de hukuk. Biz son on yıldır pek çok alanda güzel gelişmeler kaydettik. Herkes bizi örnek alıyor. Ama eğitim ve hukuk konusunda farklı sebeplerden dolayı arzu ettiğimiz seviyeye gelemedik. Ancak yüksek bir gelir seviyesi, yüksek bir refah seviyesi, ileri bir demokrasiye ulaşmak istiyorsak bunun mevcut eğitim sistemi ve mevcut hukuk sistemi ile gerçekleşmesi mümkün değil. Önümüzde dönemde Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması için, ortaya koyacağımız çaba ve reformlar son derece belirleyici olacak. Eğer bunları yaparsak Türkiye orta gelirli bir ülkeden yüksek gelirli bir ülke olacak. Eğitimde ve hukukta arzu ettiğimiz seviyeyi yakalayamazsak orta gelir tuzağı ile karşı karşıya kalmamız büyük bir risk. Bu iki alanda özellikle 2010 yılında yaptığımız anayasa değişiklikleri ile beraber önümüz açık. Anayasa değişikliğinden önce hukuk alanında fazla bir şey yapamadık. Yargı reformu adına yapmak istediğimiz ne varsa bizzat yargının kendisi tarafından engellendi. Artık şartlar değişti. 3'üncü yargı paketimizi Meclis'ten geçirdik. 4'üncü yargı paketini de şu anda hazırlıyoruz. Meclis açıldığında o da yürürlüğe girecek. Bu iş dünyamız açısından da önemli. Mahkemelerin hızlı, tutarlı kararlar vermesi Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması, iş dünyası ve Türkiye'nin kalkınması için olmazsa olmaz konular''