Suriye’de Ayn el-Arab'taki çatışmaların ilk günlerinden itibaren terör örgütü YPG/PKK ile yakın ilişki kurmaya başlayan BAE ve Suudi Arabistan’ın bugüne kadar terör örgütüne 1 milyar dolar kaynak aktardığı ortaya çıktı.
Riyad görüşmelerine Suriyeli muhalifleri temsilen katılan Mustafa Seceri, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ın PKK terör örgütüne 1 milyar dolarlık yardımda bulunduğunu söyledi. Yeni Şafak konuşan Seceri, Suudi Bakan Semir Sebhan’ın terör örgütüne yardım organizasyonunu bilfiil yönettiğini ve 2016 yılı ve sonrasında Suriyeli muhaliflere yönelik körfez desteğinin tamamen sona erdiğini anlattı. Türkiye ile birlikte yalnızca birkaç ülkenin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve muhalif yapıları desteklemeyi sürdürdüğüne dikkat çeken Seceri, “Arap ülke yönetimlerinin gaflet durumu devam ediyor” yorumunda bulundu.
PKK’ya körfez ülkelerinden yapılan toplam yardımın 1 milyar doları bulduğunu kaydeden Seceri, terör destekçiliği ve direnişi sabote amaçlı faaliyetleri şöyle anlattı: “BAE ve Suudi Arabistan, Ayn el-Arab savaşının ilk günlerinden itibaren PKK ile yakın ilişki kurmaya başladı. O dönem gizli yapılan yardımlar 2016 sonrası aleni hale geldi. Eğitim, sağlık, gıda yardımı görünümlü yardımlarla PKK desteklendi. Suriye’nin kuzey ve doğusundaki Terörist yapılanmaya verilen askeri, mali destek bir süre sonra siyasi boyut kazandı.
Suudi Arabistan ve BAE’den çok sayıda sivil üst düzey yönetici Kamışlı, Ayn el-Arab, Ayn İsa, Münbiç ve Rakka’ya destek ziyaretlerinde bulundu. PKK’nın yerel yapılanması konusunda verilen ciddi orandaki mali desteğe ek olarak bölgede etkin Arap aşiretlerini ikna görevi de yine BAE VE Suudi Arabistanlı yetkililer tarafından sağlanıyor. Örgüte aleni olarak 100 milyon dolar verdiler ancak işgal bölgesine 2015-2019 döneminde yapılan körfez yardımı 1 milyar dolara ulaştı. PKK’ya giden silah ve cephaneyi finanse etme yanında Arapları ikna konusu da ciddi bir maliyet getirdi.
Riyad Konferansı’na 2 yılı aşkın süre müzakere heyeti üyesi olarak katıldım. BAE VE Suudi yetkililerin sürekli olarak Türkiye’nin nüfuz alanını yok etme politikası güttüğünü gördük. Suriye’de verdiğimiz şehitlerin kanı üzerinden çıkar sağlamaya çalışan ülkelerin gerçek yüzünü 2015 sonrası yaptıkları tercih ve edindikleri müttefiklerle çok daha net gördük. BAE ve Suud yönetimi muhalif gruplar üzerinden uluslararası arenada pozisyon elde etmeye çalışıyordu. Savaşın ilk döneminden itibaren parçalı muhalefet isteyenlerin aslında bu durumdan ciddi menfaat elde etiğini de yine müzakere süreci ortaya çıkardı.
Türk tanklarını topraklarımızda biz istedik. İran, Rusya, ABD, İngiltere, Hollanda ve daha bir çok ülke Suriye’de güç bulunduruyor. Ancak bazı ülkeler ve Beşşar Esed, özellikle Türk gücünden rahatsızlık duyuyor. Türk tankları bizim cesetlerimizi ezmeden Suriye’den çıkamaz. Bu derece kararlıyız. Çünkü Türkiye çıkarsa Rus füzeleri ve İran destekli militanların korkunç katliam ve talanıyla yeniden yüzleşeceğiz. Türk askeri bizim güvenlik ve istikbal garantimizdir. Aynı siyasi dili konuşan iki milletiz. Türkiyeli kardeşlerimizle aynı hedefe yürütüyoruz ve birlikte kazanacağımızdan hiçbir endişemiz yok.”
Mustafa Seceri, "DEAŞ 10 binden fazla insanımızı katletti. Ardından PKK sıfırdan etkin güç haline dönüştürüldü. İran destekli terör grupları da bu duruma destek teşkil eden örnekler arasında. Şimdi Nusra üzerinden her ülke menfaat sağlıyor. Suriye halkının ne istediği kimsenin umurunda değil. Her ülke kendi bölgesel kazancını hesap ederek partner seçiyor ve strateji belirliyor" dedi. Seceri, şöyle devam etti: “Böyle olmasa Suriye’ye giren her terör grubu ya da terörist şahıs kendisine hareket alanı bulamazdı. Uluslararası güçlerin terör tanımı ve terörle mücadele konsepti tamamen yalan ve tuzaklarla örülü. Türkiye ve benzeri birkaç ülke dışında terörist unsurlar olmaksızın Suriye projeksiyonu belirleyen ülke yok. Bir dönem ABD’li generallerin de aralarında bulunduğu bir heyetle birlikte Münbiç ve Tel Rıfat merkezli müzakerelere katıldım. PKK adına görüşmelere katılan isimler her gelişmeyi Kandil’e sorduklarını itiraf ettiler ve tek karar merciinin Kandil yönetimi olduğunu açıkça ifade ettiler. Uluslararası aktörler de dahil tüm paydaşlar bu durumu kabullendiler ve Kandil’den gelen talimatlar neticesinde süreç akamete uğradı. PKK bir kanser hücresi gibi. Hiçbir değer yargısı yok. Suud ve BAE işte bu teröristlerle işbirliği yapmamızı istiyor."