SWP raporunda “nitelik değil, tarikat ve siyasi parti üyeliğinin” şekillendirdiği, bürokrasideki derin “yetenek” sorununa dikkat çekilerek “Atamalar genellikle niteliklere göre değil, Erdoğan ve ailesine yakınlık gibi faktörlerle şekilleniyor” denild
Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfı’nın (SWP) Dr. Sinem Adar ve Dr. Günter Seufert tarafından hazırlanan “İki Buçuk Yıl Sonra Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Kurumlara ve Politikaya Genel Bir Bakış” başlıklı raporuna göre, yeni sistem Türkiye’de büyük yıkıma neden oldu. Rapora göre yürütme yetkisinin tek elde toplanması, parlamento, yerel yönetimler gibi “seçilmiş” organların yanı sıra, bürokrasi ve yargıyı da zayıflattı.
Rapora göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bürokrasi ve yargıya derinlemesine müdahale eden, orduyu kontrol altına alabilen bu yeni sistem aracılığıyla kurumsal olarak iktidarını güvence altına almaya çalıştı. Erdoğan’ın, ülkenin yönetim biçimini değiştirirkenki temel motivasyonunun, “laik Kemalist ideolojiyi bastırmak ve ülke nüfusunun tamamına muhafazakâr bir korse giydirmek” olduğunun vurgulandığı rapora göre bu girişim, “Toplumun laik kesimleri üzerindeki büyük devlet baskısına rağmen başarısızlıkla sonuçlandı.”
Raporda, “nitelik değil, tarikat ve siyasi parti üyeliğinin” şekillendirdiği, bürokrasideki derin “yetenek” sorunu şu sözlerle aktarıldı: “Yeni yönetim sisteminde kamu istihdamı, devlete sızmanın partizan bir aracı olmaya devam ediyor (...) Atamalar genellikle niteliklere göre değil, Erdoğan ve ailesine yakınlık gibi faktörlerle şekilleniyor.”
Raporda, 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminin Türk siyasetinde yarattığı etkiye ilişkin şunlar aktarıldı: “Kendi kadrosu oldukça zayıf olan AKP, göreve geldikten kısa bir süre sonra Gülen tarikatı mensuplarının özellikle polis, yargı, ordu ve istihbarat teşkilatına katılımının yolunu açtı. Başarısız darbe girişiminden bu yana, dini tarikatlara mensup aşırı muhafazakârlar ve MHP üyeleri yeni boşalan mevkileri toplu halde işgal ediyor. Bürokrasinin, özellikle ‘polis ve istihbarat teşkilatının’ MHP üyelerine açılması, partinin AKP ile ittifakının temelini oluşturuyor.” AKP’nin güvenlik bürokrasisinin tamamını kontrol altına almaktan hâlâ çok uzak olduğuna dair artan işaretler bulunduğu ifade edilen raporda, Erdoğan ve AKP’nin iktidarda kalmak için MHP ile ittifaka ihtiyaç duyduğu vurgulandı.
Raporda, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, çürümeye yol açtığı anlatılırken “Varlık Fonu” buna örnek gösterildi. Yaklaşık 33,5 milyar dolar değerinde ve merkezi bütçenin yüzde 40’ına denk gelen kamu kaynaklarını yöneten Fon’un “Erdoğan ve ailesinin elinde keyfi, siyasi ve mali bir araç haline geldiği” belirtiliyor. 47 sayfalık rapora göre bütün bu gelişmeler, yabancı sermayenin ülkeden çıkışını hızlandırdı, uluslararası firmalar yatırımları beklemeye alırken birçoğu mevcut üretim tesislerini Güneydoğu Avrupa’daki komşu ülkelere taşımayı planlıyor. Örneğin, Volkswagen, Türkiye’de fabrika kurma planlarından vazgeçtiğini duyurdu.
Öte yandan, 2019 yerel seçimlerinin, “muhalefetin, ideolojik farklılıkları nedeniyle AKP’ye sandıkta meydan okuyamayacağı endişesine son verdiğinin” vurgulandığı raporda, muhalefetin sadece Ege ve Akdeniz’in kıyı bölgelerini değil başkent Ankara’yı çevreleyen Anadolu belediyelerinde de varlık göstermeye başladığı vurgulandı. “AKP ve Cumhurbaşkanı’na yönelik oy oranlarının özellikle gençler arasında düşüşe geçtiği” kaydedilen raporda, Türkiye’deki otoriter yönetim denemesinin birkaç nedenden ötürü sürekli olamayacağı öngörülüyor. Buna göre, “Ekonomik kapasitesi büyük ölçüde halkın rızasına bağlı olan Türkiye’de baskı yoluyla sömürülecek türden doğal kaynaklar yok. Ayrıca ülkenin sosyopolitik çeşitliliği AKP’nin sivil alana derinlemesine nüfuz etmesini zorlaştırıyor; (bütün bu parametreler ise) gelecekte protestoların patlak verme ihtimalini güçlendiriyor.”