Cumhurbaşkanı Erdoğan DAEŞ'in Kilis'e yönelik saldırılarıyla ilgili olarak, "Türkiye'nin topraklarına ve vatandaşlarına yönelik hiçbir saldırıyı, şunu iyi biliniz ki karşılıksız bırakmadık, bırakmayacağız.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Biz hayatımız boyunca millet için ve milletle birlikte siyaset yaptık. Bugüne kadar Allah'ın rızasını ve insanımızın gönlünü kazanmak dışında hiçbir mükafat beklemeden çalıştık, bundan sonra da aynı şekilde çalışmayı sürdüreceğiz. Hesabilik değil, hasbilik bizim en önemli vasfımız, sıfatımız olmalıdır diyorum. Makamlar insanlara hizmet için bir araçtır. Muhtar da olsanız, belediye başkanı da olsanız, milletvekili de bakan da başbakan da cumhurbaşkanı da olsanız kalbiniz ve zihniniz millete hizmet için çalışmalıdır" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen "25. Muhtarlar Toplantısı"nda, Amasya, Ankara, Antalya, Denizli, Edirne, Eskişehir, Gümüşhane, Kars, Kastamonu, Kocaeli, Kütahya, Malatya, Mersin, Muş, Nevşehir ve Niğde'den gelen muhtarlara hitap etti.
Konuşmasına, "Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne milletin evine hoşgeldiniz" diyerek başlayan Erdoğan, bazı çalışmaları nedeniyle toplantıya geciktiğini, muhtarlardan haklarını helal etmelerini istedi.
Muhtarlarla buluşmalarının hasret gidermek, memleket meselelerini görüşmek ve gelişmeleri değerlendirme günleri olduğunu dile getiren Erdoğan, "Tabii ki sizlerle bir araya geliş birilerini de rahatsız edebiliyor. Her ne kadar kendilerini ülkenin yegane sahibi olarak görenler bu durumu kabullenemiyor olsa da bizim için bu buluşmalar çok değerlidir. Çünkü biz hayatımız boyunca millet için ve milletle birlikte siyaset yaptık. Bugüne kadar Allah'ın rızasını ve insanımızın gönlünü kazanmak dışında hiçbir mükafat beklemeden çalıştık, bundan sonra da aynı şekilde çalışmayı sürdüreceğiz. Hesabilik değil, hasbilik bizim en önemli vasfımız, sıfatımız olmalıdır diyorum. Makamlar insanlara hizmet için bir araçtır. Muhtar da olsanız, belediye başkanı da olsanız, milletvekili de bakan da başbakan da cumhurbaşkanı da olsanız kalbiniz ve zihniniz millete hizmet için çalışmalıdır." diye konuştu.
"Türkiye bu niyetle çalışan kadrolara sahip olduğu dönemlerde tarihi atılımlar yapmıştır" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Buna karşılık sadece kendi ideolojik saplantıları, kendi çıkarları için hizmet makamlarını işgal edenler, Türkiye'nin birikimini artırmak şöyle dursun, mevcudu da heba etmişlerdir. Milletimiz her iki örneği de gördüğü, yaşadığı için karşısına çıkanların notunu hemen ve isabetle vermektedir. Mahallesinde ve köyünde yaşayanların gönlünü kazanamamış muhtarın durumuyla milletin desteğini elde edememiş cumhurbaşkanının hiçbir farkı yoktur. Her ikisinin de sonu hüsran olmaya mahkumdur. Buna karşılık mahallelisinin, köyünün, köylüsünün tam desteğini elde eden bir muhtarı nasıl kimse yıkamazsa, seçimle gelinen diğer hizmet makamındakilerin tamamı da aynı güce ve güvene sahiptir. Önemli olan bulunduğunuz yere nasıl geldiğinizi, orada ne yapmanız gerektiğini ve hedeflerinizin neler olduğunu unutmamanızdır."
Cumhurbaşkanlarının görev süresinin 2 dönemle sınırlı olduğunu anımsatan Erdoğan, "Sizin için böyle bir sınır yok. Siz ne kadar 'benim gücüm yetiyor' derseniz o kadar devam edersiniz. Çünkü gelen muhtarlarımız içerisinde 'ben 30 yıldır muhtarım' diyenler var, bak, '35 yıl' diyenler '32 diyenler var" dedi.
Bir muhtarın ayağa kalkarak, "1982 Özal'la beraber" diye seslenmesi üzerine Erdoğan, "Geldin ve devam ediyorsun, Allah ömrünü uzun eylesin inşallah" karşılığını verdi.
İstanbul'da Amfibi Hücum Gemisi'nin inşasına başlanması törenine geçen hafta katıldığını hatırlatan Erdoğan, bunun bir nevi uçak gemisi olduğunu belirterek, "Türkiye'nin belki yarım asır öncesi sahip olması gereken uçak gemisinin ilk örneğinin inşasına biz ancak bugün başlayabildik." ifadesini kullandı.
Aynı durumun uçaklar, tanklar, füzeler, uydular için de geçerli olduğunu dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Nuri Demirağların, Vecihi Hürkuşların ve daha nice kahraman sanayicilerimizin, iş adamlarımızın başlattıkları teşebbüsler desteklenme şöyle dursun, engellenmiş ve akamete uğratılmıştır. Biz 2003 yılının ilk aylarında Başbakanlık görevini devraldığımızda, Türkiye'nin savunma sanayi ürünlerindeki dışa bağımlılığımız neydi biliyor musunuz, yüzde 80 düzeyindeydi. Kıbrıs çıkarmasında terörle mücadele sırasında yaşadığımız sayısız soruna, önümüze çıkartılan engellere rağmen bu konuda ciddi bir çalışma ortaya konmadığını üzüntüyle gördük."
Başbakanlığı döneminde savunma sanayi sektörünü ve onunla bağlantılı bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarını kişisel himayesi altına altığını anlatan Erdoğan, bu alana ciddi kaynak ayırdıklarını söyledi.
"SAVUNMA SANAYİİNDE YERLİ HAMLELER SÜRÜYOR"
Projelerin hayata geçirilmesi ve uzman personel yetiştirilmesi için özel sektörü ve ilgili kurumları teşvik ettiklerini aktaran Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:
"Geriye dönüp baktığımda bu alana ayırdığımız kaynakla aslında en karlı, en verimli yatırımı yaptığımızı memnuniyetle müşahede ediyorum. Çünkü bizim dışarıdan sadece belirli bir süre kullanmak üzere alacağımız ürünlerin fiyatına bunları istediğimiz kadar üretecek tesislere, imkanlara sahip olduk. İşte Atak helikopterlerimizden 12 tanesi şu anda semalarımızda uçuyor, artık bunları biz üretiyoruz. Altay tankının seri üretimine başlanmak üzere, Milgem savaş gemilerimizden ikisi denizlerimizde seyir halinde, üçüncüsü şu anda tersanede inşa ediliyor. Dünyanın her yerinde askeri ve insani amaçlı görevler yürütecek amfibi hücum gemimizin inşası böylece başladı."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin tasarısı olan "Hürkuş" uçağının testlerinin tamamlandığını ve yakında seri üretime geçildiğini, milli piyade tüfeklerinin de üretilerek, askerlere dağıtılmaya başlandığını kaydetti.
"Roket, füze ve insansız hava araçları teknolojileri konusunda oldukça ileri bir noktaya ulaştık" diyen Erdoğan, şu anda özel sektörün de silahlı insansız hava aracı ürettiğini ve testlerin başladığını bildirdi.
Savunma sanayisi alanında çok sayıda yapılan çalışma ve yürütülen proje olduğunu belirterek, burada hepsini tek tek dile getirmenin zaman alacağını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu.
"Tüm bu gayretlerimiz sayesinde bugün savunma sanayinde dışa bağımlılığımızı yüzde 80'den nereye indirdik, biliyor musunuz, yüzde 40'a indirdik. Hedef, bunu adeta sıfırlamak. Çünkü bağımlılıktan kurtulduğunuz anda caydırıcı olursunuz, eğer bağımlılığınız devam ederse birileri sizi sürekli tehdit eder. İnşallah bunları başaracağız. Bunları niye anlatıyorum biliyor musunuz, Türkiye kendi sorunlarını kendi çözmek zorundadır. Hangi işimizin çözümünü başka birilerine havale ettiysek o iş bizim ayağımıza bağ olmuştur."
KUT'ÜL AMARE ZAFERİ
Geçen hafta Kut'ül Amare Zaferi'nin 100. yılının kutlandığını anımsatan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Aralarında 5 generalin bulunduğu 500 subay ve 13 bin İngiliz askerinin Halil Paşa tarafından esir alınmasıyla sonuçlanan bu zaferin üzerinde durulması gereken pek çok yönü vardır. Ben sadece şu tarafına dikkat çekmek istiyorum. Osmanlı ordusu, Balkan hezimetinin ardından tamamen kendi iradesiyle hızla yeniden toparlanıp, teşkilatlanmasını, teçhizatını tahkim etmiştir. Şayet böyle olmasaydı, 1. Dünya Savaşı'ndaki zaferlerimizin hiçbirini kazanamazdık. Çanakkale Savaşı da, Kut'ül Amare kuşatması da, Kanal seferi ve Gazze savunması da ardından gelen Kurtuluş Savaşı'mız da bu silkinişin, bu yeniden dirilişin eseridir. Kurda sormuşlar 'Boynun niye kalın' diye, kurt da 'Kendi işimi kendim yaparım da onun için' demiş. İşte biz de kendi işimizi kendimiz yaptığımız yerlerde başarılı olduk. Meseleyi başkalarına havale ettiğimiz konularda da geri kaldık. Müslüman aynı delikten iki defa ısırılmaz. Buna dikkat edeceğiz."
Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy'un "Tarihi 'tekerrür' diye tarif ediyorlar, hiç ibret alınsaydı 'tekerrür mü' ederdi" sözünü hatırlatarak, tarihten ibret alındığı takdirde tekerrür etmeyeceğini söyledi.
Kendilerinin ise tarihten ibret aldıklarını ve eksiklikleri tamamlamaya çalıştıklarını vurgulayan Erdoğan, "Bunun için terörle mücadelemizi teknolojisiyle, istihbaratıyla, stratejisiyle kendimiz yürütüyoruz. Bölgemizdeki sorunların çözümünde kendi inisiyatiflerimizi ortaya koyuyoruz. Ekonomide, IMF reçetelerini bir kenara bırakıp, kendi kalkınma modelimizi uygulamaya geçirdik." diye konuştu.
Türkiye'nin bugün IMF ile bir sıkıntısı olmadığını hatta IMF'ye para verir konumda bulunduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:.
"Elbette layüsel olmadığımızın farkındayız. Birçok alanda diğer ülkelerle ortak hareket etmemiz gereken noktalar bulunduğunu da unutmuş değiliz, bununla birlikte meseleyi toptancı bir anlayışla birilerine havale etme kolaycılığına da kaçmıyoruz. Özellikle müttefiklerimizle ilişkilerimizi gözetiyoruz, gerekiyorsa önümüzdeki meseleleri müttefiklerimizle tartışıyoruz ama mutlaka kendi projelerimize öncelik veriyoruz. Hiç şüphesiz Kut'ül Amare Savaşı'nın üzerinden geçen bir asra rağmen işgal kuvvetlerinin İstanbul'daki bürolarına astıkları 'Kut'u unutma' tabelasını gönüllerinde hala muhafaza edenler var. İşte biz bütün bunları bu işleri onlara rağmen yapıyoruz. Onlar nasıl Kut'u unutmadılarsa biz de yeni nesillere tarihimizi unutturmamak için her gün daha çok çalışacağız."
"Elde ettiğimiz her başarı, bizi tarihe gömmek isteyenlere en büyük cevabımızdır" ifadesini kullanan Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 93 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, halbuki devlet geleneği olarak Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızlarda da görüleceği üzere, 2 bin 200 yılı aşkın geçmişi bulunduğunu belirtti.
"Biz göçebe kabilesi değiliz. Biz devletler kurmuş, tarihi böyle yazmış bir milletiz. Mensubu olmaktan şeref duyduğumuz inancımızın bin 400 yıllık birikiminin bugünkü varisleriyiz biz. Coğrafyamızdaki devlet ve medeniyet varlığımız bin yılı buldu" diyen Erdoğan, en büyük meselenin bu şanlı geçmişi, birikimi yeni nesillere en iyi şekilde öğretememek olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Tarih kitaplarında maalesef hep aldatıldık. Bundan dolayı da ne yazık ki nesiller o heyecanı yakalayamadılar. Şimdi onlara bu heyecanı vermemiz lazım. Geçmişimizi bilmeyince, bugün önümüze çıkan, daha doğrusu çıkartılan birtakım meseleler karşısında ne yapacağımızı kestiremiyoruz. Asıl fotoğrafı göremeyince, küçük sorunlar gözümüzde büyüyor. Terör eylemleri bunlardan biridir, canlı bomba saldırıları bunlardan biridir, paralel devlet yapılanmasının ihanetleri bunlardan biridir. Halbuki sadece geçtiğimiz yüzyılda topraklarının altıda birinden fazlasını kaybederek, 780 bin kilometre kareye inen Türkiye için bunlar olağanüstü meseleler değildir. Tabi ki şu gerçeğin farkındayız, karşımızdaki terör örgütü sadece eli silahlı 5-10 bin militandan oluşmuyor. Bu örgütü asıl cesaretlendiren ve yaşatan arkasındaki karanlık destektir, o hep söylüyorum, üst akıldır. Paralel yapı yıllarca sırtından beslendiği bu millete ihanet ederek, başka mahfillerin operasyon aracı haline dönüşmüştür. Türkiye'yi ısrarla terör örgütlerini destekleyen bir ülke olarak göstermeye çalışanları kimlerin teşvik ettiği gayet açıktır. Dokunulmazlık görüşmelerinden terör örgütünün marşını söyleyerek çıkan, sözüm ona milletvekillerinin de onları birer kahraman edasıyla haberlerine taşıyan medya kuruluşlarının da iplerinin nereye uzandığı malumdur."
Konuşmasında parlamentoda, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin görüşmelere de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
"Parlamentoda sözde milletvekilleri olarak oturumları ne hale getirdiklerini izlediniz. Komisyonda neler yaptıklarını izlediniz. Sıraların üzerinden nasıl atladıklarını gördünüz. Adeta oraları işgal kuvvetleri gibi kalkıp işgal etmeye ve oralarda danışmanlarına varıncaya kadar vesaire bu tür eylemler yapma girişiminde bulundular. Halbuki orada komisyon başkanı isteseydi oraya ne medyayı sokardı ne de bu danışmanları vesaire sokardı. Sadece komisyon üyeleriyle bu toplantıları yapabilirdi. Ama onlara özgürlük adına böyle bir alan açtı ama onlar bu alanı maalesef kendilerine verilen bu fırsatı kalkıp da usulüne uygun şekilde kullanmadılar ve bu millete gerçekten çok çok üzüntü verecek bir tabloyu orada sergilediler. Bu millet buna layık değil. Bu millet bu tür görüntülere layık değil. Bunlar da bu milletin temsilcisi olmaya layık değil."
"ÖRNEK BİR MÜCADELE"
Türkiye, demokratik hukuk bir devleti olduğu için bu meseleleri usulüne uygun, usulüne göre çözmenin gayreti içinde olduğunu vurgulayan Erdoğan, dünyada başka hiçbir ülkenin gösteremeyeceği hoşgörüyü, esnekliği, sabrı ortaya koyarak her bakımdan örnek bir mücadele yürütüldüğünü belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çünkü bizim inancımız da kültürümüz de tarihimiz de başka bir yönteme izin vermez." dedi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Geçmişlerinde ırkçılıktan soykırıma ve sömürgeciliğe kadar her türlü ayıbın izlerini taşıyanların Türkiye'nin yürüttüğü bu mücadeleye edecek tek bir sözleri dahi olamaz. Türkiye'yi demokrasi, hak, özgürlükler gibi konularda sorguya çekenlerin en küçük bir tehdit karşısında nasıl bu kavramları askıya aldıklarını gördük, görüyoruz. Gezi olaylarında bize gösteri ve ifade hakkı nutukları çekenler, masum teşebbüsleri dahi orantısız bir sertlikle bastırma yoluna gidiyorlar. Batı'nın hangi ülkesine bakarsanız bakın oralarda bunu görürsünüz. İşte İsveç'te bakanlık makamına gelmiş olan bir Müslümana yapılanı gördünüz. Sonunda bakanlıktan istifa etmek durumunda kaldı. Aynı şekilde yine bir bayan milletvekiline İsveç'te yapılanı gördünüz. Hani sizde hak vardı, hani özgürlükler vardı, ne oldu, niye bunları yaptınız? Halkın oylarıyla gelmiş olan bu insanlara niçin bu saygısızlığı yaptınız? Açıkçası ben batı ülkelerinde giderek daha sıkça karşılaşmaya başladığımız bu görüntülerden, bu hak ihlallerinden demokrasi ve özgürlükler adına endişeliyim. İnsan hakları örgütlerini, medya kuruluşlarını, yazarları, akademisyenleri, parlamentoların duyarlı üyelerini bu vahim durum karşısında ben harekete geçmeye davet ediyorum. Türkiye olarak kendilerine her türlü desteği vereceğimizden emin olsunlar."
KİLİS'E ATILAN ROKETLER
Terör örgütlerinin giderek küreselleşen bütün tehditleri karşısında tüm ülkelerin en az Türkiye kadar dayanıklı, dirençli olmayı öğrenmeleri gerektiğini anlatan Erdoğan, aksi takdirde dünyanın herkes için yaşanması zorlaşan bir yer haline dönüşeceğini bildirdi.
Son zamanlarda Kilis'e Suriye tarafından sürekli taciz atışları yapıldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu saldırılarda çok sayıda vatandaşın ve bunun yanında Suriyeli misafirin hayatını kaybettiklerini, şehit düştüklerini kaydetti.
Kilis'te hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyen Erdoğan, "Kilis'e yapılan her saldırıya misliyle karşılık verilmiştir, verilmeye devam edilecektir. Ben, Kilis'teki tüm kardeşlerimin, vatandaşlarımın bu olaylar karşısındaki sabrını da takdirle karşılıyorum. Bir mücadelenin içerisinden geçiyoruz. Sıkıntı, şüphesiz büyük. Sizler ki bütün oradaki muhacir kardeşlerimize bir ensar olarak başından beri elinizden gelen her türlü desteği verdiniz. Bunlar karşılıksız kalmayacaktır. Türkiye'nin topraklarına ve vatandaşlarına yönelik hiçbir saldırıyı şunu iyi biliniz ki karşılıksız bırakmadık, karşılıksız bırakmayacağız. DAİŞ, en büyük zayiatı Kilis'e yaptığı bu tür operasyonlarda ödemiştir ve buna devam ederse onlar daha çok zayiat verecektir. Terör örgütlerinin ülkemize yönelik tacizlerinin gerisindeki niyetleri biz çok iyi biliyoruz. Şundan emin olunuz başaramayacaklar. Türkiye hem tüm terör örgütleriyle mücadele edecek hem de kendi politikalarını hayata geçirecek güce ve kararlılığa sahiptir. Bundan endişeniz olmasın." değerlendirmesinde bulundu.