Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Müslümanların Masumiyeti filminin küresel bir provokasyon olduğunu belirtti. Mehmet Görmez, Bu film niçin Arapça alt yazı yazılıp, internet erişiminin en düşük olduğu Mısır ve Libyada piyasaya s
Diyanet İşleri Başkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in gündeme ilişkin değerlendirmelerine yer verildi. Görmez, İslâm dünyasında protesto gösterilerine neden olan 'Müslümanların Masumiyeti' filmi ilgili açıklamalarda bulundu.
'Müslümanların Masumiyeti' filminin, küresel bir provokasyon olduğunu vurgulayan Görmez, "Öyle bireysel veya toplumsal değil, küresel bir provokasyondur. Çünkü bir kısır döngüye girildi ve provokasyonların sayısı çoğaldı." diye konuştu. Tarih boyunca İslâm'a yönelik birçok eleştiri olduğunu ancak son dönemlerde bu eleştirilerin aşağılama ve hakaret boyutuna vardığını belirten Görmez, ortaya çıkan tepkilerin sadece bir filme yönelik olmadığının altını çizdi.
Görmez, şöyle devam etti: "Salman Rüşdî ile başlayan aşağılamaya varan eleştiriler, 'Fitne' filmi, karikatür krizi, Papa'nın Regensburg konuşması, İsviçre'deki minare referandumu, Almanya'da son zamanlarda gündeme gelen sünnet yasağı ve Müslümanların varlığını sadece bir güvenlik meselesi olarak ele alan başörtülü afişler ve son olarak da Amerika'da ortaya çıkan bu bayağı, pespaye film. Bütün bunlara baktığımızda ortak noktaları, bunların hiçbir düşünsel, bilimsel, kültürel, sanatsal değerlerinin olmayışıdır. Filmin, sadece aşağılamak, sadece kutsala saldırmak, sadece tahkir etmek üzere bina edilen bir provokasyon olduğu anlaşılıyor."
Libya'da, Mısır'da ve dünyanın farklı bölgelerinde feryat eden insanların yaşadığı 200 yıllık yaralanmış bir bilinç olduğunu kaydeden Görmez, "Ben insanların sadece bu filme tepki gösterdiklerini zannetmiyorum. Sömürge dönemi var. İşgaller ve işgallerin bıraktığı 30-40 yıllık yönetimler var. Müslümanlar gösterdikleri tepkiyle aslında şunu söylüyorlar: 'Yer altındaki bütün kaynaklarımızı aldınız, götürdünüz. Sizin olsun. Her yerde canımızı aldınız, kanımız aktı. Ama hiç olmazsa bizim kutsallarımıza dokunmayın.' Ancak bu, hiçbir zaman sokağa çıkıp provokatörlerin emellerine alet olmayı, İslâm'ın hiçbir zaman uygun görmediği şiddete başvurmayı, rastgele büyükelçiliklere saldırıp insan katletmeyi meşru kılmaz. Zaten bu kısır döngüde beni en çok üzen şey, en büyük zararı İslam'ın görmesi." diye konuştu.
"Kendi başına kalsaydı dünyada kaç kişi izleyecekti o filmi?" diye soran Görmez, şunları aktardı: "Ama o film bütün dünyanın izlediği bir film haline getirildi. Bu film niçin Arapça alt yazı yazılıp, internet erişiminin en düşük olduğu Mısır ve Libya'da piyasaya sürülüyor? Amaç çok açık. Dolayısıyla bütün bunlardan en büyük zararı İslâm görüyor. İslamofobia bundan besleniyor. Onun için tabii ki Müslümanların bu gösterdiği tepkinin sebeplerini tahlil ettiğimizde, gösterilen tepkilerin sadece o filme bir tepki olarak gösterilmediğini ben şahsen biliyorum. Derin bir tarihi birikim, aşağılama, tahkir, iki yüz yıllık yaralı bir bilinç ve kültürel işkenceye varabilecek saldırılar var. Ancak bu film ne kadar bayağı, ne kadar pespaye, ne kadar provokatif olursan olsun bu hiçbir zaman herhangi bir Müslüman'ın sokağa çıkıp, ilgili veya ilgisiz demeden rastgele insan öldürmesini asla meşru kılmaz."
İslâm'ın dinin hak aramanın da bir hukuku olduğunu öğrettiğine dikkat çeken Görmez, "Acaba hukukunu savunmak için sokağa çıktığımız peygamber, bizim eylemlerimizin, hareketlerimizin, tavırlarımızın hangilerini beğenir? Hiçbir Müslüman bunun izahını yapabilir mi? Resul-i Ekrem'e hayatı boyunca defalarca saldırılar yapılmıştır ve onun bütün saldırılara verdiği karşılıklar bellidir. Bütün bu provokasyonları boşa çıkarmanın yolu, hikmetten ve adaletten, ahlaktan ve hukuktan ayrılmadan tepkilerimizi dile getirmekten geçer." şeklinde konuştu.
Peygamberimizin hukukunu korumanın her Müslüman'ın görevi olduğunu dile getiren Görmez, "Ama O'nun hukukunu korumak, Peygamber ahlakına ters bir şekilde sokağa çıkıp gördüğümüz bütün dükkanları, Batılı ifadelerin bulunduğu bütün iş yerlerini yağmalamak, saldırmak şeklinde olmamalı. Zaten provokasyonun amacı da bu olsa gerektir. Müslümanların göstereceği tepki mutlaka Peygamberin hikmetine ve onun bize öğrettiği Kur'an-ı Kerim'e uygun olmalı." dedi.
Küreselleşmenin, insanlık tarihinde çok büyük bir gelişme olduğunu ifade eden Görmez, "Bu büyük gelişme karşısında insanlık bu duruma uygun bir dil geliştiremedi. Bu duruma uygun bir ortak yaşama kültüründen aciz kaldı. Bu duruma uygun bir düşünce gelişmedi. Böyle olduğu için de ciddi sorunlar çıkmaya başladı. Buna paralel olarak insanlar kimliklerini korumak için dinlerine sarıldılar. Başta İslâm olmak üzere bütün ilahi dinler, evrenseldir. Yani tam da bu durumu dikkate alarak, bütün insanlığa, kâinata, varlığa karşı bize sorumluluk yükleyen inançlarımız var. İslâm'ın Rabbi, bütün âlemlerin Rabbidir, İslâm'ın Peygamberi bütün âlemlere rahmettir. Biz Müslümanların İslâm anlayışı, İslâm algısı, İslâm tatbikatı, İslâm'ın evrenselliğine yakışıyor mu? Yakışmıyor. Bizim İslâm algımız ve anlayışımız, İslâm'ı yerelleştiriyor, bölgeselleştiriyor, mevzileştiriyor. Böyle olduğu için, bütün bunların üstesinden gelmekte sıkıntılar yaşıyoruz." diye konuştu.
Görmez, bu tür provokasyonlara karşı bütün İslâmî kurumların ve Müslüman kanaat önderlerinin, Müslüman bilim adamı, fikir ve düşünce insanlarının bu türden provokasyonların devamının geleceğini de dikkate alarak bir araya gelmek suretiyle Müslüman toplumlarda bu tür küresel provokasyonlara karşılık vermenin ortak bilincini, ortak kültürünü oluşturmanın yollarını araması gerektiğini söyledi. Görmez, "Örneğin bunların İslâm dünyasındaki tüm camilerde vaaz konuları içerisinde yer almasını sağlayabilmeliyiz. Uluslararası toplantılar düzenlenerek bir daha böyle bir küresel provokasyon olduğunda Müslümanların tepkilerini nasıl ifade etmeleri gerektiği ile ilgili çok ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Bu küresel provokasyonlar, Müslüman toplumlar üzerinde soyut ve kültürel bir işkenceye dönüşüyor. Çok farklı bir algı ile bilinçsiz kitleler öfkelerine hâkim olamıyorlar. Elbette kitleler kendi tepkilerini muhakkak vereceklerdir. Ama bu tepkiler nasıl olmalı, her şeyden önce bilinçli olarak bunun çalışmalarını yapmak zorundayız." ifadelerini kullandı.
Bu tür provokasyonların tüm hukuk sistemleri tarafından suç olarak tanımlanması gerektiğini söyleyen Görmez, "Bugün dünya üzerinde ırkçılık ve ayrımcılık nasıl suç sayılıyorsa, nasıl nefret suçları diye bir suç çeşidi varsa, bu şekilde kültürlerin ve milletlerin kutsal değerlerini aşağılamak, tahkir etmek, bilimsel, sanatsal, kültürel hiçbir değeri olmayan, sadece provokasyon olan bu tür operasyonlar da aynı şekilde bütün hukuk sistemleri tarafından nefret suçları kapsamına alınmalıdır." şeklinde konuştu.