Hindi Zahra’yı dünya bundan dokuz yıl önce “Beautiful Tango”suyla tanıdı. Upuzun saçları, melankolik sesi ve Fas’a uzanan hikayesi, kısa sürede “Afrikalı Patti Smith” ilan edilmesine yetti.
Ağaç benim manevi olarak örnek aldığım bir model. Çünkü derin kökleri vardır, göğe uzanır, karbondioksidi oksijene çevirir, meyve verir. Ben de bir ağaç gibi yaşamak istiyorum; hem köklere sahip olmayı hem gelişip yükselmeyi hem de olumsuz olanı alıp olumluya dönüştürmeyi... Bence doğa ve insan birbirinden çok da ayrı değil. Eğer ağaç gibi davranmayı başarabilirsek manevi olarak üst düzey bir toplum olabileceğimizi düşünüyorum. Benim ağaç gibi yaşamamda müziğin önemli bir rolü var. Müzik bizi stres gibi olumsuz duygulardan uzaklaştırır, rahatlatır, dönüştürür. Ve birbirimizle bağ kurmamızı sağlar. Birlikte şarkı söyleyip dans ederiz ve kendimizi bir olmuş hissederiz. Türkiye’deki geleneksel danslar da böyle değil mi? Halay mesela.Fas’ta da aynısını yaparız. Çünkü müzik bizi birleştirir, ayırmaz. Tabii asıl müzik yapan doğa. Kuşlar cıvıldar, rüzgar eser, dalgalar kıyıya vurur... Belki de müzikle olan ilişkimiz de doğayla olan ilişkimizden kaynaklanıyor.
Fas doğumlusunuz. Göçebe bir kültürden geliyorsunuz. Aynı zamanda kadınların şarkı söylemesi bir tür gelenekmiş. Bu kültürün müziğinize nasıl bir etkisi oldu sizce?
Çok büyük bence. Annemin sabah ilk yaptığı şey, radyoyu açmaktı. Kahvaltıdan sonra temizlik yaparken dans etmeye başlardı. Masaların üzerinde! Gün içinde mutlaka yalnız ya da toplu olarak müzikle etkileşime geçilen bir seans yaşanırdı. Kimi zaman şarkı söylerdik. Öğle yemeğinden sonra nakış işlemeye başlarlardı. Halalarım perküsyonistti, bazen onlar çalardı. Müzik her zaman yaşamımızın bir parçasıydı. Bugün hâlâ Fas’ta sokağa çıktığınızda, tıpkı Taksim’deki gibi, her yerde canlı müzik yapan birileri vardır. O yüzden, yoksul olmamıza rağmen günlerimiz müzikle dolu ve mutlu geçerdi.
Aynı zamanda maskülen bir enerjiniz var, kadın müzisyenlerde fazla öne çıkmayan bir özellik aslında. Bu da kültürden gelen bir şey mi?
Ben anaerkil bir toplumdan geliyorum. Bu da şu demek: Örneğin dağlık bölgelerde kadınlar da erkeklerle birlikte çalışır. Türkiye’de de böyle diye biliyorum. Kadınlar evde oturmazdı. Bu yüzden eşit muamele görürlerdi. Bununla birlikte babam, ailedeki tüm kız çocuklarının iyi eğitim alması için çok çabaladı. Bana hep şunu söylerdi: “Kocan olmadan önce bir banka hesabın olsun”. Yani bir başkasına bağımlı olma ki, kendine ait bir hayatın olsun. Bu değerleri benimsediğimi düşünüyorum ve babama da bu yüzden hep hayran olmuşumdur. Bir de İkizler burcuyum. Feminen ve maskülen enerjinin dengede olduğu bir burçtur.
Astrolojiyle yakından ilgileniyorsunuz yani?
Tabii, sekiz yıl astrolojiyle ilgilendim. Büyük tutku duyduğum bir konu. Einstein dahil birçok bilim insanı da astrolojiden faydalanmış. Evrenle aramızda bir ilişki olduğunu biliyorlardı. Açıkçası ben en büyük ilhamı, insandan değil, doğanın en saf halinden alıyorum. İnsanlar olarak fazla karmaşığız. Doğa ise sade ve güçlü. Bu yüzden sadeleşmenin de insanı güçlendiren bir yanı var bence.
Türkiye’ye sık gelen müzisyenlerdensiniz. 2016’da Ankara’daki patlamadan sonra gelen ender isimler arasındasınız. Nasıl tanımlarsınız Türkiye’yle ilişkinizi?
O dönem bunu yaptığım için kendimle gurur duyuyorum çünkü korkmaya başlayıp da olduğumuz yerde kalmaya alışmak bence çok tehlikeli. Türkiye’ye geldiğim için tepki verenler de oluyor ama hayır, benim için tek bir insanlık var. Şunu bilmemiz lazım: Bir duvar inşa etmek çok kolaydır, herhangi bir yetenek gerektirmez. Ama bir köprü yapmak zordur, çünkü belli becerileriniz olması gerekir. Bu yüzden duvar gibi kolay yapılan ve ayıran şeyler beni hep korkutur. Duvar, sessiz bir savaş demektir çünkü. Oysa birbirimizi anlamaya, tanımaya ihtiyacımız var.
Türkiye’den kimleri takip ediyorsunuz? Birlikte sahne almak istediğiniz isimler var mı?
Baba Zula. Melek Mosso. Melek’e bayılıyorum, harika bir sesi var. Bir konserine de gitmiştim. Baba Zula’yı da çok dinliyorum. İkisiyle de sahne almayı çok isterdim.
“Müziğimi kuskusa benzetiyorum”
Hakkınızda “yeni Billie Holiday”, “Afrikalı Patti Smith” yakıştırmaları var. Siz müziğinizi nasıl sınıflandırıyorsunuz?
Bu yakıştırmalar çok onur verici tabii ki ama bir yandan iki isim birbirinden son derece farklı müzik yapıyor. O yüzden bana sorarsanız, ben müziğimi kuskusa benzetiyorum. Fas’ın meşhur yemeklerindendir. Tek bir yemek ama içinde her şey var. Et, sebze, pirinç vs. Benim müziğimde de biraz caz, biraz blues, biraz rock, biraz Fas halk müziği, ne ararsanız var.