“Annem sizi çok seviyor ama anneannem size âşık.” Bir genç kızdan duyduğu bu cümleye öyle gülmüş ki “Neredeyse düşüyordum” diyor Erol Evgin. Bu kez, 47 yıllık kariyerinin en sevilen şarkılarını, kadın sanatçılarla yaptığ
Nasıl oluyor da hiç yaşlanmıyorsunuz?
-Yaşlanıyorum da çaktırmıyorum.
Peki şöyle soralım: Nasıl oluyor da yaşlandığınızı çaktırmıyorsunuz?
- İyi uykuya, iyi beslenmeye özen gösteriyorum. En önemlisi huzurlu olmak. Ruh sağlığının ilacı kültür ve sanat ama kavgalardan uzak durmak ve insan diyeti yapmak da önemli.
Sezen Aksu ile 2000 senesinden bir karesi. “Albümde ‘Ben İmkânsız Aşklar İçin Yaratılmışım’ı seslendirmek istedi. ‘Bu benim şarkım, hayatım boyunca imkânsız aşkların peşinde koştum’ dedi. O da benim bestemdir, çok gururlandım.”
İnsan diyeti nasıl yapılıyor?
-Çok hoşunuza gitmeyen insanlarla bir araya gelmeyin, tatsız konuşmalar olduğu zamanuzaklaşın. Ben sofrada yemek yerken kimseye hastalıktan ve dertten bahsettirmem, olumsuz şey konuşturtmam. Konuşmaya devam ediyorlarsa masadan kalkarım.
Ya memleket meseleleri?
- O konuları da konuşamaz olduk. Ülkemizin bu hale geleceğini hiç düşünmemiştim. Ülke çok karmakarışık, siyaset uğruna halk ayrıştırılıyor ve kutuplaştırılıyor. Güneydoğu’da savaş var, komşularımızla da iyi değiliz. Haber bültenlerinde son 7-8 yıldır en çok savcı, hâkim, mahkeme koridorları, adliye, cezaevi kelimelerini duyar olduk, bültenler şehit cenazeleriyle açılıyor. Eskiden son haber olarak Berlin Hayvanat Bahçesi’nde yeni doğan panda yavrusunu gösterirlerdi, şimdi onu bile söylemiyorlar. 500’e yakın şehidin olduğu bir ülkede mutlu, huzurlu olmak mümkün değil tabii, çok zor.
‘İşte Öyle Bir Şey’in çıkış yılı 1976. Kariyerinin erken yıllarında gelen bu kadar büyük bir başarı, sonrası için baskı yaratmış olabilir mi? “Tabii ki. Gerisine düşmemem gerekiyordu. Hayalim uzun yıllar söylenecek, insanların yaşamlarına, anılarına sinecek şarkılar yapmaktı” diyor.
Bu iklimde huzur nasıl bulunur?
-Müzik, resim, şiir, edebiyat... İnsanların manevi yanlarının ilacı budur.
Evgin’in ‘Altın Düetler’ albümü dün EMI Müzik Turkey Universal Music Group etiketiyle dijital platformlarda ve müzik marketlerde yerini aldı.
'Eskiden ana haber bültenlerinde son haber olarak Berlin Hayvanat Bahçesi’nde yeni doğan panda yavrusunu gösterirlerdi, şimdi onu bile söylemiyorlar. 500’e yakın şehidin olduğu bir ülkede mutlu, huzurlu olmak mümkün değil tabii, çok zor.'
KUBBEDE HOŞ BİR SADA BIRAKMAK
Son albüm, ‘Altın Düetler’, sanat hayatınızın 47’nci yılına denk düşüyor...
-Evet, son yıllarda Erol Evgin’e hak ettiğini düşündüğüm bir olgunluk dönemi yaşatmak istiyorum. ‘Altın Düetler’ de bir anı. 47 yıl içinde en sevilen şarkılarımı Türkiye’nin en güçlü kadın sesleriyle söyleyip onlarla kubbede hoş bir sada bırakalım istedim. Bu albüm, bir kadın dokunuşu.
Erol Evgin ve Candan Erçetin
Neden sadece kadınlar?
- Kadın-erkek düetinin büyüsüne inanıyorum çünkü kadın sesi çok güzel bir kontrast yaratıyor.
Kimler var?
- Albüm kapağına yazdığımız gibi alfabetik söyleyeyim; Sezen Aksu, Nükhet Duru, Candan Erçetin, Göksel, Zuhal Olcay, Şevval Sam, Emel Sayın, Sıla, Hande Yener ve Aşkın Nur Yengi. Albüm sevilirse devamı da gelebilir.
Emel Sayın ve İskender Paydaş ile stüdyo hatırası: “O da ‘İşte Öyle Bir Şey’i söylemek istedi. O hicaz makamı bir şarkıdır, bir Türk musikisi üstadının sesinden çok hoş oldu.”
Bu isimlerde nasıl karar kılındı?
- Birçok sanatçı dostumla programları ve kendi plak şirketleriyle sözleşmeleri nedeniyle çalışamadık. Sıla ve Hande Yener’in albüm çıkardıkları bir zamana denk geldi ama sağ- olsunlar onlar geldi. Birçok arkadaşla da görüştüm ama bu 10 ismi özellikle çok istemiştim. Şarkıları dinleyince hak vereceksiniz çünkü albüme çok yakıştılar. Mesela ‘Sevdan Olmasa’yı Hande’nin o çın çın sesinden duymayı hep çok isterdim. ‘Ateş’le Oynama’yı Sıla’yla yaptık; yaz başında hep hareketli parçalarla çıkılır ama biz o şarkının büyüsüne çok inandık ve o parçayla çıkalım istedik.
Sıla ile
Hande Yener ile
Günümüz pop şarkılarını nasıl buluyorsunuz?
- Her dönemin ayrı bir ruhu var. Türk pop müziği, Türkiye 60’larda, 70’lerde şehirleşirken ortaya çıktı. Emekleme devresinde ben de onunla birlikte emekledim. Şimdi Türk pop müziğinin de altın şarkıları var. 2000’lerin ruhunda da atmosfer yani ‘sound’ müziği var. İnsanları diskoteklerde, festivallerde ve konserlerde sallamak üzere yapılmış, Amerika’da gördüklerimizin bir nevi kopyaları gibi. Ben bu inançta değilim, o nedenle de ‘yaza damgasını vuracak şarkı’ gibi kavramlar bana göre değil. Şarkılar mevsimlik olmamalı, uzun yıllar insanları etkileyebilmeli, dönemlerin ruhunu yansıtmalı ve anılara sinmeli.
ŞİMDİKİ AKLIM OLSA...
Eski fotoğraflarını inceleyip de gülümsemediği bir kare bulmak zor. Sebebi ilginç: “Gülmediğim zaman sanki o kişi ben değilmişim gibi geliyor. Güldüğüm zamansa rahatlıyorum, bir de o zaman yaşını çok göstermiyorsun” diyor ve gülüyor, her zamanki gibi...
İlk plağınızı 22 yaşında çıkardınız. Bugünkü siz olsanız...
- Hemen sırt çantamı alır dünyayı dolaşırdım!
Albüm yapmaz mıydınız?
- Elime bir teyp alırdım, ona bir şeyler kaydeder, bütün dünyayı gezip geldikten sonra tüm izlenimlerimi bir albüm haline getirirdim.
TÜRKİYE’Yİ KADINLAR AYAĞA KALDIRACAK
Sürekli kontrollü duruşunun bile bir hikâyesi var: “Bizim nesil, yani siyah-beyaz TRT döneminin sanatçıları ‘10-9-8 dikkat! Ceket!’ derken çok stresliydik. Yüksek sorumluluk duygusuyla yetiştik, ‘Onu yapmasam, onu söylemesem, bu yanlış mı olur?’ derdik hep.”
Yıllar önce polis kafanıza silah dayayıp sizi kaçırmış. Nedir hikâyesi?
-‘Bir de Bana Sor’ şarkısı piyasaya çıkmış, “evlerin ışıkları bir bir yanarken bendeki karanlığı gel de sana sor” kısmı herkesin dilinde. ŞEY dergi
sinden Ayhan Gönçer’le röportaj yapacağız. “Gayrettepe’de yüksek bir bina var; seni akşam ışıklarının yeni yandığı saatlerde orada resmini çekeceğiz” dedi. Gittim, Posta gazetesinin bugünkü genel yayın yönetmeni Rıfat Ababay da fotomuhabiri olarak orada. Ben havalı havalı duruyorum filan. Tam “Evlerin ışıkları” derken bir beyaz minibüs geldi, daha arabayanaşmadan dört kapısı açıldı, içinden makineli tüfekli adamlar indi. Kafamıza silahı dayayıp bizi arabaya tıktılar. Ayhan “Bu Erol Evgin, bu Erol Evgin” diye bağırıyor ama kimsenin taktığı yok. Orası meğer Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ymüş. Müdür de camdan bakarken “Şu resim çekenleri alın gelin” demiş. 1980 öncesi işte... İstanbul’da her gece 20 kişi öldürülüyordu. Biz de bilemedik ki orası emniyet binası.
Şevval Sam ile
Sizin için 1980’ler nasıl geçti?
-Çok ağır bir psikolojiydi. Sağ kaldırımdan gidersen sağcısın, sol kaldırımdan gidersen solcu... Bütün kentler ikiye bölünmüş, neredeyse bugünkü gibiydi. Anadolu turneleri çok sıkıntılı olurdu. Cem Karaca’yla Barış Manço’nun işi daha kolaydı çünkü Cem solcuydu, onun konserine solcular giderdi, Barış Manço’yu da nedense MHP’li bilirlerdi. Bana her ikisi de gelirdi, konserin sonunu nasıl getireceğim diye anam ağlardı.
Göksel ile
Nasıl getiriyordunuz sonunu?
-Atatürk, Kurtuluş Savaşı, marşlar... Böyle toparlamaya çalışıyordum ama her konser çok stresli oluyordu. Sonra ihtilal oldu, bu sefer başka sıkıntılar geldi. Hâlâ da Türkiye’de demokrasi rayına oturamadı. En az 100 yıllık bir hadise bu. Bizim demokrasimiz daha çok yeni. 1950’den bu yana demokratik hayatımız olduğunu düşünürsek, herhalde bir 100 yıl lazım. İnsanımız, o zaman büyük umutsuzluklar içine düştü ama onları aştık. Bugün yaşadığımız büyük sıkıntıları da Türkiye’nin aşacağına olan umudumu hep taze ve diri tutuyorum.
O kadar teklif aldığınız halde neden siyasete girmediniz?
-Siyaseti sevmiyorum ki... Bir kere erkek ortamı... Ben kadınlarla erkeklerin birlikte olmadığı yerleri sevmiyorum. Hayatımda kıraathaneye bile hiç girmedim. Meclis’i de sevmiyorum. Bundan 90 sene önceki Meclis’e bakın, o zamanki kadın sayısını yakalayamadık. Halbuki Türkiye’ye kadınlar dokunsa çok başka olurduk. Ama kadınlar bir gün ayağa kalacak, öğrenecek ve çocuğuna öğretecek. Cehaletin en çok korktuğu şey kadındır çünkü kadın öğrenirse çocuğu da öğrenir.
Nükhet Duru ile
SÖYLEŞİNİN PERDE ARKASI: GENÇLİK SIRRINI ÖĞRENDİM!
** Erol Evgin’le Kozyatağı’ndaki prodüksiyon şirketinde buluştuk, beni kendi yaptığı tabloların bulunduğu odasında ağırladı. 2005’te bir resim sergisi açmış, o sergi de pek çok kenti gezmişti. Yeni bir sergi niyeti varmış ama henüz konsepti belirlememiş. O tablolar daha bir süre o odada bekleyecek gibi duruyor.
** Röportaj arasında ikram olarak masaya kek geldi ama ikimiz de şeker tüketmediğimiz için yemedik. İyi beslendiğinin yanı sıra sabahları yüzünü sodayla yıkadığını da anlattı. Aklınızda bulunsun, çok iyi geliyormuş.(Kelebek)