Akşam Gazetesi yazarı Gülay Göktürk Başbakan Davutoğlu'nun Akil İnsanlar heyeti ile yaptığı görüşmede PKK ve Kobani'ye müdahale konusunda söylediklerini bugünkü köşesine taşıdı. Bazı yazarların da köşelerinde yazdıkları yarımların PKK tarafından kabul edilmemesini anlatan Göktürk PKK için meselenin başka olduğunu söyledi...
İşte yazının ilgili bölümü:
"HÜKÜMET KOBANİ'YE DESTEK KONUSUNDA ELİNDEN GELEİ YAPMIŞ"
Bu bilgileri burada tekrar etmem anlamsız olur. Ama şu kadarını söyleyeyim ki, hükümet Kobane’ye yardım konusunda elinden geleni yapmış. 1 Ekim tarihinde Başbakan Davutoğlu Demirtaş’la yaptığı görüşmede üç alternatif sunmuş:
“TSK girsin savaşsın” demiş, kabul etmemişler.
“Özgür Suriye Ordusu girsin, YPG’yle birlikte savaşsın” demiş, kabul etmemişler.
“Peşmerge girsin” demiş, onu da kabul etmemişler.
"İSTEDİKLERİ TEŞ ŞEY SİLAH!"
İstedikleri tek şey, tamamen PKK’nın kontrolünde olacak şekilde silah yardımı yapılması olmuş. Bu talep de, hâlen Türkiye’de militanları bulunan bir örgüte silah vermek mümkün olmadığı için reddedilmiş.
Sonrasını biliyoruz.
Bu görüşmenin çıkışında “IŞİD’in bölgeden atılması için yapılması gerekenler konuşuldu. Başbakan’ın bu konudaki tutumu olumludur. Kobanililere sınırların açılması konusunda Başbakan’a teşekkürlerimizi ilettik. Kısa süre içinde sınırların açılması önemlidir. Daha fazla diyalog içinde olunması gerektiğini ifade ettik. Tezkere konusunda eleştirilerimizi ilettik” açıklamasını yapan Demirtaş, beş gün sonra, bütün o teklifleri reddeden kendisi değilmiş gibi, “Ak Parti hükümetinin IŞİD’le işbirliği yapıp Kobane’yi boğmak istediği” yalanıyla bütün halkı ayaklanmaya çağırdı.
Sonuç: 40’a yakın insanın ölümü...
"PKK iÇiN MESELE KOBANI DEĞIL"
Şimdi soruyorum:
Kandil ve HDP’nin kitlelere söylediği bu büyük yalan neden o toplantıya katılan büyük çoğunluk tarafından, hemen o gece teşhir edilmedi? Neden sadece birkaç kalem toplantıda paylaşılan en hayati bilgiyi kamuoyuna iletti?
Neden kimse, PKK’nın Kobane’yi kurtarmak diye bir derdinin olmadığını; eğer böyle bir derdi olsa peşmergelerin, TSK’nın ya da ÖSO’nun yardıma koşmasına karşı çıkmayacağını; onların tek derdinin kurdukları kantonlarda iktidarı kimseyle paylaşmamak olduğunu; gözlerini bürüyen iktidar hırsı yüzünden Kobane’nin düşmesini bile göze aldıklarını anlatmadı?
Cevap basit: PKK nezdinde kötü kişi olmaktan korkulduğu için...
PKK’yı kollayan bu tutum sadece bu olayda karşımıza çıksaydı üzerinde fazla durulmaya değmezdi belki. Ama öyle değil.
"ÇÖZÜMÜ DESTEKLEYEN DEMOKRAT KANAT HEP HÜKÜMETİ ELEŞTİRDİ"
Geçmişi bir yana bırakalım; Çözüm Süreci’nin başından bu yana, çözümü destekleyen demokrat kanaat önderlerinin, yazarların, çizerlerin ağırlıklı çoğunluğu, PKK’yı koruyucu kollayıcı; eleştiri ve suçlamaları hep iktidara yönelten bir tutum takındılar.
"PKK'NIN EYLEMLERİ HEP GÖRMEZDEN GELİNDİ"
Geçmişte yaşanan Kalekol eylemlerinde de, yol kesmelerde de, haraç toplamalarda da, adam kaçırmalarda da böyle oldu. PKK’nın Güneydoğu’da giriştiği ve çözüm sürecinin ruhuna aykırı düşen bütün eylemler ya görmezden gelindi; ya meşru sebepler bulunmaya çalışılarak masum gösterildi. Ne zaman polis göstericileri engellemeye kalksa orantısız güç kullanımı” korosu harekete geçti.
Çözümü destekleyen aydınlardan, kanaat önderlerinden çok azı devletin o bölgede kamu güvenliğini sağlama görevini savundu. Aylarca bölgede esen PKK terörü, halka yapılan ağır baskı üzerine tek laf edilmedi.
Bugün hala, sürece destek olan kanaat önderlerinden büyük çoğunluğunun HDP-Kandil’in 38 canın yitirilmesinin baş sorumlusu olduğunu söylemeye dili varmıyor. “Her iki taraf da dilini düzeltsin, çatışma değil, müzakere havası yaratılsın” gibilerden “hem nalına hem mıhına” bir tutum takınılıyor.
"PKK'YI ELEŞTİRİRKEN BİLE 'ERDOĞAN'IN SERT ÜSLUBU' DENDİ
OYSA SERHİLDAN O ÜSLUPTAN DOĞMADI"
HDP’nin o son uğursuz çağrısını eleştirirken bile, araya mutlaka “Erdoğan’ın sert üslubunu” “IŞİD’le PKK’yı aynı kefeye koyup ikisine de terörist demesinin kışkırtıcı etkisini” araya sokmayı ihmal etmiyorlar. Oysa “serhildan”ın Erdoğan’ın sert tonundan çıkmadığını hepsi de biliyor. Ama yine de, kayırma, temize çıkarma, gerekçe üretme tutumu devam ediyor.
PKK’yı kayırmak, onun yaptığı hataları, çözüm sürecine verdiği zararları örtbas etmek “demokrat” olmanın gereği sanılıyor.
"BU HATALI TUTUMU DEĞİŞTİRİN"
O zaman ne oluyor? Yanlış giden şeyleri deşifre etmek çözüm sürecine temelden karşı olanlara, mesela MHP’ye düşüyor. Ve tabii, MHP de bunu “Çözüm sürecinin iflası” olarak ve “ben dememiş miydim” üslubuyla sunuyor. Oysa, gerçeğin tesbiti ve eleştirisi MHP’ye bırakılmasaydı; PKK’nın samimiyetsizlikleri ve yalanları, bölgede kurduğu baskı ortamı çözüme dost çevreler tarafından açıklıkla ortaya konsaydı; ortak vicdanı harekete geçirmek ve kötü gidişatı değiştirmek daha kolay olurdu. Şimdi zararın neresinden dönülse kardır deyip, bu hatalı tutumu değiştirmenin zamanı...