İlber Ortaylı, Türkiye-Libya arasında yapılan anlaşmaya değinerek ülkenin tarihine ilişkin yazı kaleme aldı.
İlber Ortaylı, Hürriyet'te yayınlanan bugünkü köşesinde Libya'ya bir bölüm ayırdı. Ülke tarihini anlatan Ortaylı, iki ülke arasındaki güvenlik ve bilhassa enerji sorunlarının çözülmesi gerektiğini söyledi. Öte yandan anlaşmadan vazgeçilemeyeceğini de kaydetti.
İşte yazının ilgili bölümü:
Tarihte bu ülkeye Libya ismi geç konmuştur. Aslında ülkede kıyılarla Sahra tarafı birbirinden farklıdır. Sahranın halkını genellikle Tuaregler ve Çad'dan gelenler teşkil eder. Sami ırktan değildirler. Sahra halkının siyahileri gibi değillerdir. Hami ırka ait oldukları söyleniyor.
Eski Mısır'ın tarihinde adı çok geçen bu halkın Mısır medeniyetiyle teması erken olmalı. Tuaregler'in menşei ve özellikleri efsanevidir. Romalı lejyon askerlerinin kalıntısı olduğunu ileri sürenler bile oluyor.
Sahil halkına göre dinamik, tabiata karşı son derece hassas, çöl hayatını seven, benimseyen ve tıpkı denizcinin hassasiyetini, denizle olan ilişkisindeki dikkatini çöle karşı şekillendiren bir topluluk. Müzikleri ve tabiatla ilişkileri çok farklı. Mazide ülke “Tripolitania” diye anılıyordu. Biz dahi bu Tripolis'e Trablusgarp diyoruz.
Kıyı şeridindeki Leptis Magna en iyi korunan Roma şehirlerinden biri. Daha doğrusu esası itibariyle Fenike kolonisi. Bu şehirden ünlü Roma imparatoru ve İstanbul'un (Nea Roma) da kurucularından Septimius Severus çıkmıştır. Kartacalı bir asil babanın ve Romalı bir patrici ailesinden gelen annenin çocuğudur. Kuzey Afrika'nın geçirdiği değişiklik ve istilalardan en az etkilenendir. Nüfusu azdır ve iç çöl bu bölgenin ahalisine her zaman kimliğini vermiştir.
İtalyan saldırısına karşı 1911'de örgütlü olarak hiçbir şey yapamayan merkezi hükümet; Enver Bey, Mustafa Kemal Bey, Fetihi (Okyar) Bey, şehzade Osman Fuat Efendi gibi gönüllü zabitlerin yerli halkı örgütlemesiyle direndi. Bu dönemde
Bu dönemde Senusilik özgün içtihatları olan modern İslam düşüncesine yatkın bir tarikattı. İtalya'nın 1911'de başlayan hücumu ilk yıllarda birkaç kilometreyi geçmeyen bir kıyı hâkimiyetiyle sınırlı kaldı.
Libya'nın son Osmanlı dönemi, ki 40 yılı içerir, bazılarının sandığının aksine hiçbir şey yapılmayan bir dönem değildir. Ziraatta bazı denemeler yapıldı, bu bölge için okullaşma söz konusu oldu. Trablusgarp ve Bingazi'de sulama sistemi geliştirildi ve kıtanın bütün nüfusu 600 bin kişiydi.
Harita ve salnamelerde Afrikayi-Osmaniyye diye geçiyor. Tunus'a, Cezayir'e çıkan Fransa, İngiltere'yi işgal eden başkentle otonom olarak devam eden Mısır'ın yanında son Afrika eyaletiydi. İtalya'nın Balkan Savaşı nihayetinde 1912 Uşi-Lozan Antlaşması'yla adaları geçici(!) olarak işgalinden sonra vakıflar ve dini görevlilerin tayini ve Libya ulemasıyla ilişkileri ayrı bir anlaşmayla düzenlendi. İtalya On İki Adalar'daki yumuşak idaresini Libya'da göstermedi. Bu nedenle İkinci Dünya Harbi'nden sonra Libya'nın bağımsızlığını alması çok kaçınılmazdı. Osmanlı dönemiyle ve Anadolu'dan oraya giden yeniçerilerle bağlantı galiba bizim tarihçilerimizden Orhan Koloğlu üstadın babası Sadullah Bey'in bu dönemde Libya başbakanlığına tayiniyle de kendini gösteriyor.
1949'da Libya devleti Trablusgarp, Bingazi'den müteşekkil bölgenin hükümran devleti olarak ilan edildi. 24 Aralık 1951'de Kral Muhammed İdris es-Senûsî devletin kurulduğunu ilan etmiştir.
1960 1 Eylül'ünde kralın dış ziyareti sırasında ihtilal konseyinin başkanı olan Muammer Kaddafi, kraliyeti ortadan kaldırdı. İlginç bir dönemdi. Diktatoryanın değil adeta totaliter bir yönetimin hâkimiyeti söz konusuydu. Reis ve komutan herhangi bir toplantıyı TV kameralarıyla bile izlerdi. Bu dönemde Libya petrol gelirlerinden elde ettiğiyle halkı kendine bend etti. Hatta bazen iklimle bağdaşmayan modern betonarme binalarının içine halkı yerleştirdi. Eğitimde ilginç patlamalar yaşandı ama bunların toplumu büyük ölçüde değiştirmesi beklenemez. 3.5 milyonluk bir ülke vardı. Kanlı ihtilalin sonu malum.
Bugün iktidar zayıf. Bir yıla yakın bir süre Halife Hafter'in meşru hükümete karşı bilhassa doğu Libya'daki hücumları, halkı sindirmesi, Libya hükümetine karşı Türkiye'nin mazideki Batılılarla birlikte olan politikasından vazgeçmesi son müdahaleyi icap ettirdi. Resmi hükümetle Türkiye arasındaki antlaşma hem askeri hem de iktisadi alanı kapsıyor ama daha önemlisi iki devletin Akdeniz üzerindeki kontrol alanı birbirine bitişiyor.
Açıkçası Doğu Akdeniz'de Yunanistan'ı, İsrail'i ve Güney Kıbrıs'ı rahatsız eden durum bu. Fakat öte yandan güvenlik ve bilhassa enerji sorunlarını halletmek zorunda olan Türkiye ve Libya'nın bu antlaşmadan vazgeçeceğini beklemek kolay değil.