İftar vaktinin kendine has bir havası vardır.
Tüm günü aç geçirip sonunda hak ettiğinizi düşündüğünüz bir sofrada olmak farklı bir duygu yaşatır. İnancınız ne olursa olsun... Bu eşsiz sofra ritüeline İstanbul’un eşsiz manzaralarından birini temaşa etmek gibi bir ayrıcalık tanınmışsa, işte o zaman bu tinsel yolculuk daha da başkalaşıyor. Bu özel sofranın etrafında göğe yükselen minarelerin eşsiz yalnızlığını, kubbelerin gökyüzüyle yarışan hallerini seyrediyor olmak zaten az kişiye nasip olur. Dolayısıyla Adahan Oteli’nin terası ve burada hazırlanmış iftar sofrası eşsiz.
Enfes pekmez, minyon pidelerle
Adahan, Pera’daki otellerden herhangi biri değil. İnsan adeta geçmişi adımlıyor aşınmış mermer basamaklarında... Tek yer karosunun, duvardaki fresklerin en ufak parçasının bile olduğu gibi koruduğu binaya yavuklanmış olan Sedat Aklan hem buranın sahibi hem mimarı. Ancak işletme ve yiyecekler Lale Platin’e teslim. Lale’yi çalışanlarıyla birlikte terastaki çiçekleri sularken görmüştüm ilk, yalın ayak... Ekibinin heyecanını ve yükünü paylaşan bir kişi ancak bir başaraya imza atar. Lale Platin de öyle... İftar mönüsünü telefonla sorduğumda, ustası Fahri Gülyiyen’in yaptığı Ramazan pideleri oldu ilk aklına gelen. Kişiye özel yapılan iftar pideleri, susamlı ve çörek otlu. Bu minyon pidelere eşlik eden iftar tepsisi hepsi tek tek seçilmiş ürünlerden. Hazırlanmış hepsi Lale’nin özel adreslerinden hatta bazıları da kendi imalatı. Lokantaların iftar mönülerinde genelde yer almayan pekmezi Lale Fethiye’nin Uzunyurt köyünde yerel arkadaşlarıyla yapmış. İs kokulu pekmezi kaşıklıyorum. İs kokusunu andıran parfümü çocukluğumu ve kar helvasını anmsatıyor bana. Pidenin arasına yerleştirerek yediğim Ayvalık tulumunun da imatlaçıları özel. Ayvalık’taki Gediz Mandıra’nın sahipleri Emine ve Gülşah hanımların el emeği bu leziz tulum peyniri. Dahası, Kars kaşarı ünlü Zavotlar’dan. Kaymak ya Kars’dan ya yılların Balık Pazarı’ndaki şekercisi Üçyıldız’dan. Minik kırma zeytinler ve taze peynirler Antakya’nın yerel ürünleri. Zeytinyağı Ayvalıklı Mehmet Çelikel, enfes reçeller ise Lale Platin imzalı.
Keş mantısının iri lezzetli hali
Bugünkü iftar mönüsü çok özel. Hergün değişen çorba çeşidinden kısmetime düşen fesleğenli patates çorbası. Bolulu genç ustaların annelerinin elinden yedikleri keş (evlerde kurutulan süzülmüş yoğurt) mantısının aynısını uygulamaları bana harika bir sürpriz oluyor. Mantı muskacıkları azıcık italyan mantısı ravioli’yi andırıyor. İrice. Bu hoşuma gidiyor. İlle de kırk tanesini bir kaşığa sığdırma kaygısı yok. Tak çatala at ağzına... Keş mantısı özetle yoğurt üzerine yerleştirilen mantının, tavada tereyağı ile çevrilen kırmızı kuru biber ve ceviz parçacıklarıyla bezenmesiyle yapılan, özel bir Bolu yemeği. Mantıdan daha kompleks bir tadı var.
İftarın vazgeçilmezi kuzu incik
Hala yeriniz varsa, iftar sofrasının vazgeçilmezi kuzu incik, tabii ki iftarın vazgeçilmezi beyaz pilav ve hoşaf ile. İncik fırında dinlene dinlene pişirilmiş, kendi suyunda, yani en beğendiğim tarza bir kuzu eti. Kokusu enfes. Ağızda dağılıcağı kesin. Kemiğinin üzerinde zor duruyor. Pilavı genç aşçı Sinan Saçık taze taze pişirmiş. İftarların vazgeçilmezi hoşaf da unutulmamış. Bir akşam vaktinin kızıllığının rengini almış şeftali yarısı beyaz kasede iştah açıcı duruyor. Hoşaf yüzyıllar boyunca sofradaki vazgeçilmezliğiyle kendini ziyadesiyle kanıtlamış bir lezzet zaten. Tatlıya yer kalmasa bile yine de iftar sofrası tatlısız olmaz. Ekmek kadayıfı arasındaki kaymakla ve üzerindeki vişne ile vişneli ekmek tatlısı arası bir hal almış. İftar zamanı İstanbul’un göğü kendini geceye teslim ediyor yavaş yavaş, bir fincan kahve ya da demli çay daha da lezzetli geliyor insana bu yemeklerden ve bu temaşadan sonra...