İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu hedeflerini anlattı. Kılıçdaroğlu ile köprüleri atan İmamoğlu, yeni bir siyasi örgütlenme mimarisi önerdiğini söyledi.
CHP’de değişim tartışmasını başlatan isimlerden biri olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hedeflerini açıkladı. Kılıçdaroğlu ile köprüleri atan İmamoğlu, Gazete Oksijen’e yazdığı yazıda “Yeni bir siyasal örgütlenme mimarisi öneriyorum” diyerek, yapmak istediklerini anlattı.
İmamoğlu’nun yazısından ilgili bölüm şöyle:
"Şunu ifade etmeliyim ki, yerel siyaset ulusal siyasetin altında, hiyerarşide ikinci sınıf bir siyaset alanı değildir. Tam tersine ulusal ve yerel öncelikler arasında sağlıklı bir diyalog ve etkileşim olmalıdır. Ulusal strateji yerelden beslenmelidir. Daha önemlisi merkezi idare vatandaşların iradesi ile seçilen yerel yönetimlere müdahale edip onlar üzerinde vesayet kuramamalıdır. Merkezi iktidar yerel iktidarı temsil eden belediye başkanlarını siyasi gerekçelerle görevden alamamalı, kayyumlar atayamamalıdır.
İkinci olarak yeni bir siyasal örgütlenme mimarisi öneriyorum. Siyasal partilerin günümüzdeki örgütlenme modelinin Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap vermediği ortadadır. Siyasi Partiler Kanunu üzerine yıllardır yoğun tartışmalar olur ama maalesef parti elitleri örgütlenme modelini değiştirmez. Bugün partiler topluma kapalı, liderin şahsi tercihlerinin ve etraflarındaki dar çevrelerin etkili olduğu, dışlayıcı yapılara dönüşmüşlerdir. Siyasal partiler küçülmektedir. Başta gençler ve kadınlar, tüm toplumun partilere olan ilgisi günden güne azalmaktadır.
Partiler topluma kapalı, liderin şahsi tercihlerinin ve etrafındaki dar çevrelerin etkili olduğu, dışlayıcı yapılara dönüştü ve küçülüyorlar.
Diğer yandan şüphesiz siyasi partilerin içinde bulunduğu durum, sadece parti elitlerinin ve örgütlerin yetersizliğiyle açıklanamaz. Türkiye’deki mevcut rejimin kendini devam ettirmek için kurguladığı kutuplaşma, partileri esir almış durumdadır. Partiler muhayyel sosyolojilere ve kimlik siyasetine sıkışmışlardır. Bir yandan Siyasi Partiler Kanunu’nun demokratikleştirilmesi, diğer yandan da parti içi demokrasi kanallarının açılmasıyla kimlik siyasetinin aşılması bir zorunluluktur. Böylece korku iklimi sonucu vatandaşlarımızın iktidar partilerinin dışındaki partilere üye olmaları bir cesaret konusu olmaktan çıkacak, siyaset gerçek zeminine oturacaktır.
Yeni ve demokratik bir siyasi hayatın inşası bir kez daha Türkiye’nin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendini köklü bir şekilde yenileyerek önümüzdeki dönemin ihtiyaçlarına cevap vermesiyle mümkündür. CHP’nin, kuruluş ilkeleri ışığında emeği önceleyerek toplumun gerek örgütlü gerek örgütsüz kesimleriyle güçlü bağlar kurduğu yeni bir teşkilat mimarisini oluşturacak tarihsel birikimi, ideolojik donanımı ve insan kaynağı mevcuttur. Buna yürekten inanıyorum.
Diğer yandan unutmayalım ki siyaset, partilerle sınırlı bir alan değildir. Siyaset toplum yaşamının her aşamasında vardır. Özellikle sosyal demokrat belediyeciliği temsil eden yerel yöneticilerin başarısı da toplumun farklı kesimleriyle yoğun, kalıcı, karşılıklı güvene dayalı, yatay ilişkiler kurmalarıyla mümkündür. 2019 yerel seçimlerinde inşa ettiğimiz İstanbul İttifakı tam da parti siyasetinin ötesinde bir birliktelik modeliydi. Başta gençler ve kadınlar, İstanbul İttifakı’nın paydaşları olarak beraber yürüdük, önceliklerimizi ve tercihlerimizi beraber tartışıp beraber belirledik. Önümüzdeki dönemde yerelde şekillenen partiler ötesi birliktelikleri ulusal düzeye taşımamız, yerel İttifakları Türkiye İttifakına dönüştürmemiz gerekmektedir."
TOPLUMLA GÜVEN İLİŞKİSİ İÇİNDE GÜÇLÜ BİR LİDERLİK
"İçinde yaşadığımız zor koşullar birlikte mücadele, ortak akıl ve katılım kadar güçlü liderliği de zorunlu kılıyor. Güçlü liderlik kararlılık, tutarlılık, samimiyet, toplumla duygudaşlık kurma becerisi, toplumun derdini dert edinme hassasiyeti, toplumdaki farklı fikirleri bir bütünlük içinde sentezleme kabiliyeti, toplumsal sorunlar ve farklı pozisyonlara yönelik yüksek duyarlılık gerektirir. Aynı zamanda demokratik lider hesap veren, şeffaf, toplum tarafından izlenebilen, denetlenebilen bir kişi olmalıdır. Demokratik lider partisinin ilkelerine bağlı olur ama partizanlık yapmaz. Demokratik liderin ülkesine, belediyesine ya da liderliğini yaptığı partiye kendi mülkü olarak bakma hakkı yoktur. Demokratik lider toplumla imzaladığı mukavele uyarınca ona verilen yetkiyi belli bir süre kullanır, ona verilen misyonu yerine getiremediğinde ve toplumsal beklentilerin gerisinde kaldığında görevi bırakmayı bilir.
Burada özellikle cesaretin altını çizmek istiyorum. Cesur demokrasi için cesur liderlik gerekmektedir. Türkiye’nin toplumsal barışını hakkıyla tesis etmemizi engelleyen, yüzyılı aşan büyük meseleleri vardır. Ülkemizin farklı düzeylerde yönetimine talip olan siyasal liderlerin öncelikle kendini dışlanmış hisseden vatandaşlarımızın ve toplum kesimlerinin sorunlarını çözmek için cesaretle hareket etmeleri bugün bir zorunluluktur. Demokratik liderlik başta Kürt ve Alevi sorunu olmak üzere ülkenin açık yaralarını iyileştirmek için gerekli zemini titizlikle inşa eder. Risk almaktan kaçınmaz. Ülkemizin birlikteliğini güçlendirecek çözümler için cesur ve kararlı bir irade ortaya koyar. Bu irade Türkiye’nin köklü dönüşümü için kaçınılmaz bir yükümlülüktür.
Cesur demokrasi için cesur liderlik gerekir. Demokratik liderlik başta Kürt ve Alevi sorunu olmak üzere yaraları iyileştirmek için gerekli zemini inşa eder.
Demokratik liderliği aynı zamanda İstanbul ve Türkiye’nin bölgesel ve küresel liderliği olarak yorumluyorum. Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi tam da bu liderlik için bize ışık tutuyor. Güçlü Türkiye’nin liderliği geçmişimizin büyük deneyimlerinden, coğrafyamızın ve tarihimizin bize armağan ettiği geniş jeopolitik imkanlardan hareketle, küresel ve bölgesel barışa, demokrasiye, ilerlemeye, eşitliğe hizmet eden, temeline insanı koyan bir liderlik olmalıdır. Tam da bu vizyonla 2021 yılında inşa ettiğimiz B40 - Balkan Şehirleri Ağı Zirvesi, ülkemizin diplomasisinin krizde olduğu, Türkiyemizin adeta dünyadan soyutlandığı bir ortamda, Balkan şehirlerinin İstanbul öncülüğünde ve demokrasi zemininde bir araya geldiği çok başarılı bir diplomatik liderlik atağıydı."
YENİ BİR TÜRKİYE TAHAYYÜLÜNE DOĞRU
"Yazıma son verirken fikirlerimi siz vatandaşlarımla paylaşmanın heyecanını tekrar vurgulamak istiyorum. Bugün Türkiye’nin yeni bir gelecek tahayyülüne ihtiyacı var. Şüphesiz yeni bir Türkiye hayalini önümüzdeki engel ve fırsatları akıllıca değerlendirip geçmişimizin zengin deneyimlerinin ışığında kuracağız.
Cumhuriyetin kurucu değerlerini ciddiyetle idrak edeceğiz. Onları günümüzün şartlarında, toplumsal mutabakatla yeniden yorumlayıp hevesle ve cesaretle Türkiye’nin yeni yolculuğunu inşa edeceğiz. Bu yolculukta hayallerimizi ön kabullerle, ön yargılarla sınırlamayacağız. Yenilikleri keşfeden kaşif bir Türkiye oluşturacağız. Özgürce, hep beraber hayal edip geleceğimizi tasarlayacağız.
Genç yoldaşım Berkay’ın “Her şey çok güzel olacak” ifadesini siyasal hayatımın kalbine yerleştirdiğimde bunu basit bir slogan olarak değerlendirmedim. Bu ifade benim için milletimizin, tüm katmanlarıyla, dayanışma ve birlik içinde, aydınlığa doğru kendini dönüştürme iradesini temsil ediyordu. Bu söz seçimlerin hukuksuz bir şekilde iptal edildiği, güçlü bir tarihi derinliği olan demokrasimizin ayaklar altına alındığı bir anda söylenmişti. Bu ifadenin o anda ortaya çıkması bana 100 yıl önce Cumhuriyetimizin kuruluşuna giden zorlu yolda duyulan heyecanı hissettirdi. Bugün de aynı heyecanı taşımaya devam ediyorum. Türkiye’yi yeniden hayal etmek, ikinci yüzyılımızda yeni bir yolculuğa çıkmak için sabırsızlanıyorum. Bu yolculukta bütünlükçü ve katılımcı bir şekilde yürüttüğümüz çalışmaların ışığında ortaya çıkan ilke ve yaklaşımları yakın zamanda siz yurttaşlarımla paylaşmaya devam edeceğim.
Her şey çok güzel olacak! "