Haşim Kılıç, isim vermeden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu Ergenekon davasına yönelik tutumu sebebiyle eleştirdi.
Kılıç: 'Bazı kesimlerin ilgi duyduğu ya da siyasi düşünce ortaklığının doğal sonucu olarak yakın dostların yargılandığı davalarda, demokratik tepki ve destek verilmesi, anlayışla karşılanmalıdır. Bu konuda verilmiş anayasal haklar, sonuna kadar kullanılabilir. Ancak, hakların kullanılması yargıya meydan okumayı, onu tehdit etmeyi ve şiddete başvurma hakkını kimseye vermez. İşgal ettiği makam, mevki, unvan ne olursa olsun kimsenin suç işleme imtiyazı olamaz.'
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, "Barış düzenine yazılı metinlerle değil, tıkanmış olan kalp ve gönül yollarının açılmasıyla daha kolay ulaşabiliriz. Bunu sağlayabilecek yüzyıllardır biriktirdiğimiz çok köklü bir kültüre sahibiz" dedi.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşunun 51. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törende konuşan Kılıç, yeni bir anayasanın üç temel değer üzerine kurulması sonucunda diğer konuların bu ilkeler kapsamında çözülmesinin zor olmayacağını belirtti.
Sorun olarak görülen bazı konularda anayasanın suskun kalması, bunun yerine kanunlarda boşlukların doldurulmasının tercih edilmesinin, tıkanan konularda çözüm yolu olarak düşünülebileceğini söyleyen Kılıç, şöyle devam etti:
"Anayasa hükümlerini yorumlama hakkına sahip olanların, meşruiyet sorunu olmayan yöntemlerle seçilmeleri kaydı ile dürüst yorum ahlakına sahip, birikimli, çağı yorumlayabilen, demokratik anlayışları içselleştirmiş niteliklere sahip olmaları halinde, anayasa metinlerinin çok ayrıntılı yazılmasına gerek kalmayacaktır.
Yeni anayasa ile ulaşılmak istenen çağdaş hukuk devleti anlayışına tarafsız ve bağımsız bir yargı sistemi ile ulaşılabileceği gerçeği göz ardı edilmez. İnsan onurunu merkeze alan bir anayasanın hayata geçirilmesi, yargı mensuplarının din, dil, ırk, mezhep ve ideolojik farklılık gözetmeksizin tüm insanlığa karşı adil davranması ile mümkün olabilir. Yargı mensupları, insanlık onurunun son tahlilde vicdanına emanet edildiğinin bilinci içinde olmalıdır. Bu emaneti incitmeden korumak yargının da onuru ve görevidir. Adaletin kestiği parmak acıdığı anda ya hukuk kurallarında ya da hakimin liyakat ve tarafsızlığında sorun var demektir. Hakim, verdiği kararlarıyla mağdurun ve toplum vicdanının acısını dindirmediği gibi sanığın da vicdanını adalete teskin etmek zorundadır.
Yargının iç hesaplaşmaya, intikam almaya ya da keyfiliğe yol açacak uygulamalara alet edilmesi hukuk devletinin, demokrasinin ve özgürlüklerin sonunu getirir. Yasaların uygulanması aşamasında gösterilen özensizlikler insan onurunda onarılması güç etkiler bırakmaktadır."
-"Kusursuz anayasa yetmez"-
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Anayasa Mahkemesine yapılan şikayetlerin büyük bölümünün, yargısal işlemlerin sebep olduğu hak ihlallerine ilişkin olduğunu anımsatan Kılıç, şunları kaydetti:
"Kusursuz anayasa yazılması ya da mükemmel yasa çıkartılması, uygulamanın sebep olduğu sorunları ortadan kaldırmaya maalesef yetmiyor. Anayasa'nın 90. maddesi, bireysel başvuru yolu ve son dönemlerde yargıyla ilgili yapılan yasal düzenlemeler birlikte düşünüldüğünde, uygulamadan doğan sorunların çözümü için umutlar artmaktadır."
Başkan Haşim Kılıç, son zamanlarda mahkemelerde devam eden bazı davalardaki hak ihlalleri gerekçe gösterilerek, insaf ölçülerini aşan tepkiler ortaya konduğunu söyledi. Kılıç, şöyle devam etti:
"Bazı kesimlerin ilgi duyduğu ya da siyasi düşünce ortaklığının doğal sonucu olarak yakın dostların yargılandığı davalarda, demokratik tepki ve destek verilmesi anlayışla karşılanmalıdır. Bu konuda verilmiş anayasal haklar sonunu kadar kullanılabilir ancak hakların kullanılması yargıya meydan okumayı, onu tehdit etmeyi ve şiddete başvurma hakkını kimseye vermez. İşgal ettiği makam, mevki, unvan ne olursa olsun kimsenin suç işleme imtiyazı olamaz. Makul ve ölçülü olmak, bu sınırlar içinde demokratik hakları kullanmak, herkesin yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülüktür. Kaldı ki anayasal hakların bu şekilde kullanılması haklı tepkileri haksız ve sevimsiz duruma düşüreceği izahtan varestedir."
-Yargının yanlışları-
Haşim Kılıç, "yargının bugün olduğu gibi geçmişte de sebep olduğu yanlışlıklar ve hak ihlalleri olageldiğini" vurgulayarak, bunları gidermek için yasal yollara başvurma dışında hiç kimsenin, şiddet ve tehdit yolunu tercih etmediğini kaydetti. Kılıç, bu tür davranışların üzüntü ve kaygı verici olduğunu dile getirdi.
Kaynağı ne olursa olsun insan onuruyla bağdaşmayan hak ihlallerinin, nefret söylemini de beraberinde getirdiğini vurgulayan Kılıç, bu söylemlerin, toplum kesimlerinde doğal olan farklılıkların keskinleşmesine ve derinleşmesine yol açtığını, diyalog kurma ve uzlaşma şartlarını da ağırlaştırdığını söyledi.
-"Halkımızın bu olgunluğu daha fazla zorlanmamalıdır"-
Başkan Kılıç, şunları kaydetti:
"Toplumsal tansiyon artsa da halkımızın olaylar karşısındaki sabrı ve olgunluğu, demokratik değerlere olan bağlılığı, gelecekle ilgili kaygılarımızı azaltmaktadır. Ancak halkımızın bu olgunluğu daha fazla zorlanmamalıdır. İfade ve örgütlenme özgürlüğü, toplumu ayrıştıran nefret söylemlerinin kaynağı olamaz. Hakaret, baskı ve şiddet içerikli ifadelerle ırkçı yaklaşımların ifade özgürlüğünün korunmasından faydalanması mümkün değildir. Bu olumsuzlukların önlenmesi için yapılmış olan yasal düzenlemelerin yetersizliği karşısında, demokratik bir ortamda gelişecek olan sevgi ve hoşgörü kültürünün lojistik desteğine ihtiyacımız vardır. Bu kültürün gelişmesinde siyaset kurumları başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin ve yargının katkısı ile desteğinin önemi tartışılmaz bir gerçektir."
-"Kalp ve gönül, kin ve nefretin evi değil"-
İnsanların taşıdığı kalp ve gönlün, kin ve nefretin evi olarak yaratılmadığını ifade eden Kılıç, şu mesajları verdi:
"Doğal olan ve yakışan sevginin, saygının, hoşgörünün, sabrın ve merhamet duygularının buraları yurt edinmesidir. İnsan onurunun da beslendiği bu duyguların gücünden ve enerjisinden faydalanmalıyız. Barış düzenine yazılı metinlerle değil, tıkanmış olan kalp ve gönül yollarının açılmasıyla daha kolay ulaşabiliriz. Bunu sağlayabilecek yüzyıllardır biriktirdiğimiz çok köklü bir kültüre sahibiz. Zira bütün dinler ve inançlarda savaşı değil, barışı fetih olarak tanımlayan ortak kurallar vardır. Farklılıkları ya da farklı olma hakkını ancak bu kültürle güvence altına alabiliriz."