Yazarımız Gülay Göktürk, kamudaki farklı isimler altında bulunan parçalı personelleri tek çatı altında toplanması düşünülen reformu değerlendirdi...
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik devlet personel rejiminde düşünülen reformla ilgili olarak Bakanlar Kurulu'na bir sunum yapmış.
Gazetemiz BUGÜN de haberi "Memurluğa tek çatı" başlığıyla vermiş.
Haberde, kamuya farklı adlar altında yapılan eleman alımlarının personel rejimini içinden çıkılmaz bir kargaşaya düşürdüğü uzun uzun anlatılıyor ve karışıklığın giderilmesi için bütün çalışanların tek çatı altında birleştirileceği belirtiliyor.
Tek çatı fikri iyi... Ama hangi çatı?
Statü farkları bütün çalışanlar memur yapılarak mı sağlanacak; yoksa sözleşmeli personel mi? Geçici işçiler, kapsam dışı personel ne olacak?
İşte bu belirtilmiyor -ki aslında kıyamet de bu noktada kopuyor.
2004 reformu ne getiriyordu?
AK Parti iktidarı döneminde personel rejimi reformu için çok hazırlık yapıldığını biliyoruz. Devletin arşivleri bu konuda yapılmış çalışmalarla dolu.
Bu çalışmalardan en önemlisi ve kapsamlısı 2004 yılında hazırlanmıştı. O zaman basına açıklanan tasarıyla, devletin 2 milyon civarında olan memur sayısı 500 bine indiriliyordu. Üst düzey bürokratlar, askerler, hakim ve savcılar başta olmak üzere devlet hizmetlerini sürekli yürüten 500 bin kişilik bir grup devletin devamlılığı ve istikrarı açısından "çekirdek kadro" olarak saptanıp memur olarak bırakılıyordu. Bu çekirdek grup dışında kalan ve aralarında sağlık ve teknik hizmetler personelinin de bulunduğu sekreterlik, odacılık, tercümanlık ve benzeri işler yapan 1,5 milyonluk büyük kesim ise memur olmaktan çıkarılıp sözleşmeli personel haline getiriliyordu.
Tasarı kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı ve ne yazık ki çıkamadı.
Ehh, geçici işçilerin, sözleşmeli personelin bile memurlaşmaya çalıştığı bir ortamda memurların dörtte üçünü işçileştirmek kolay iş değildi elbette.
Ama yapılması gereken buydu ve bugün de bu...
Zira eğer bir personel reformundan söz ediyorsak, bu reformun ana hedefi devlette çalışmayı ömür boyu iş garantisi olmaktan çıkarmak; kapağı devlete attığı andan itibaren "Bundan sonra çalışsam da, yan gelip yatsam da, bu devlet bana bakacak" diye düşünen 1.5 milyon insana "Artık pabuç pahalı, verimsizleşirsen sözleşmen yenilenmeyecek ve kapı önüne konacaksın" diyebilmektir. Üzerine ölü toprağı serpilmiş 1,5 milyonluk bir çalışan kitlesini çalışma hayatında rekabete razı etmektir.
Böyle bir değişiklik, verimsiz devleti verimlileştirmek için atılması gereken ilk adımdır. Şiştikçe şişen devleti optimum boyutlarına getirmek için olmazsa olmaz bir tedbir, "Memur zihniyetiyle" mücadelenin en etkili yoludur.
657'ye dokunmak...
Memur sayısını sınırlı tutup kamuda çalışanların büyük kısmını sözleşmeli personel haline getirmekle sadece tasarruf ve verimlilik sağlanmakla kalınmaz, aynı zamanda kamu görevi yapan her insanın "memur" sayılamayacağı da kabul etmiş olur. Memuriyet tanımı, devletin asli görevlerine ilişkin ve süreklilik gerektiren görevlerle sınırlanır.
Eğer Bakan Çelik'in yaptığı hazırlıklar, "tek çatıda toplama" adına, mevcut sözleşmeli personeli de memurlaştırmaya yönelikse baştan söyleyelim, bu popülizmden başka bir şey olmaz. Ama 2004 tasarısının ana fikrine uygun bir reform üzerinde çalışılıyorsa, o zaman da kendisini kutlayalım ve kolaylıklar dileyelim.
Zira malum, 657'ye dokunmak kolay değil bu ülkede.