İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşen HDP heyetinden açıklama geldi.
HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan ve İdris Baluken ile İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’den oluşan heyet, dün İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüştü.
Heyetin açıklamasında, Öcalan’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile geçen hafta yaptığı toplantının içeriğine güçlü vurgu vardı. Öcalan’ın heyet aracılığıyla yaptığı değerlendirmede, “ölen” çözüm sürecinin Fidan ile yapılan görüşmeler sayesinde “yeniden diriltildiği” vurgusu dikkat çekti.
Öcalan’ın mesajı şöyle: “Çözüm süreci açısından gelmiş olduğumuz nokta bir kırılmaya maruz kalmıştır. Bunun en önemli sebebi hükümetin benimle geliştirmeye çalıştığı ilişki biçimini bir araçsallaştırma mekaniğine oturtma çalışmasıdır. Bunun çözmeye çalıştığımız meselenin ağırlığına denk bir yaklaşım olmadığı anlaşılmıştır. Süreçle ilgili 15 Ekim itibarıyla yeni bir aşamaya geçtik. Yeniden diriltiğimiz bu umudun zaman kaybetmeden pratik sonuçlar doğurması sorumluluğumuzdur.”
ÖCALAN’IN SEKRETARYASI
İmralı’da yapılacak ilk görüşmeye isimleri Öcalan tarafından belirlenmiş iki isim Öcalan’ın sekretaryası olarak katılacak. Üyeleri arasında mevcut HDP’nin İmralı ekibinin de olduğu bir müzakere heyeti adaya gitmeye başlayacak.
İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşen HDP heyeti, Öcalan'ın "Türkiye'nin demokratik geleceğini ve bölgemizdeki kalıcı barışı yakından ilgilendiren süreçle ilgili 15 Ekim itibariyle yeni bir aşamaya geçtiğimizi ve süreçte başarılı bir pratik umudumun bu anlamda arttığını ifade etmek isterim" sözlerini aktardı.
HDP'den yapılan açıklama şöyle;
"Bugün İmralı Adası'nda Heyetimiz Sayın Abdullah Öcalan'la 4 saat süren bir toplantı gerçekleştirmiştir. Sn Öcalan, öncelikle 6-7 Ekim olaylarında yaşamlarını yitiren tüm yurttaşlarımız için derin üzüntülerini belirterek, hayatını kaybeden insanların yakınlarına da başsağlığı dileklerini iletti. Öcalan devamla, ‘Bugünden sonra bölgede demokratik siyasete, barışa ve çözüme inanan tüm yapı ve kurumların ciddi bir soruşturma ve yüzleşme sorumluluğuyla meseleye yaklaşmaları elzemdir.
Bu yaşanan olaylardan tarafların ders çıkartması, bu temelde demokratik çözümün hayatiyetinin öneminin kavranarak müzakere temelli çabalara hız vermesi ehemmiyet arz etmektedir. Taraflara düşen görev birbirleriyle olan hukuklarını sağlam ve güvenli bir temele oturtmalarıdır. Bu yapılmadığı zaman içinden geçmekte olduğumuz sürecin derin bir darbeyle sonuçlanması kaçınılmaz olacaktır. Oysa bu topraklarda yaşayan bütün halklar ve inançlar için en önemli seçenek köklü bir demokrasi olmalıdır' diye ifade etti.
Öcalan, süreçle ilgili olarak şu önemli değerlendirmelerde bulundu: ‘Çözüm süreci açısından gelmiş olduğumuz nokta bir kırılmaya maruz kalmıştır. Bunun en önemli sebebi; bu süreçlerde hükümetin benimle geliştirmeye çalıştığı ilişki biçimini bir araçsallaştırma mekaniğine oturtmaya çalışmasıdır. Bunun, çözmeye çalıştığımız meselenin ağırlığına denk bir yaklaşım olmadığı bütün gerçekliğiyle anlaşılmıştır.
Gelinen nokta itibariyle bu yaklaşımın darlığı ve çözüme hizmet etmeyeceği taraflarca yeterince kavranmıştır. Türkiye'nin demokratik geleceğini ve bölgemizdeki kalıcı barışı yakından ilgilendiren süreçle ilgili 15 Ekim itibariyle yeni bir aşamaya geçtiğimizi ve süreçte başarılı bir pratik umudumun bu anlamda arttığını ifade etmek isterim.
Yeniden dirilttiğimiz bu umudun zaman kaybetmeden pratik sonuçlar doğurması halklarımıza karşı olan tarihi görev ve sorumluluğumuzdur. Bu konuda tüm demokrasi ve barış yanlısı çevrelere de önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu temelde gerek Akil İnsanlar toplantısını, gerekse de İkinci Ankara Barış Konferansını ve bu platformlardan çıkan talepleri son derece önemli ve anlamlı buluyorum. Herkesin kavraması gereken gerçeklik şudur:
Topyekün mahvolmamıza yol açacak dinamikleri tersine çevirerek sadece halklarımızı değil bütün bölgeyi ve insanlığı demokrasi güneşi altında toplamak bizim kendi ellerimizdedir. Burada lazım olan; barışa ve demokrasiye güven, daha net bir irade ve cesur siyasi hamlelerdir. Henüz kendi yerelliğimizden yola çıkarak evrensel çözümlere ulaşma şansımız varken bu hamleyi yapmazsak, Bölgemiz başka güçlerin, salt kendilerini merkez alan dayatmaların ve uygulamaların girdabında telef olacaktır.
Bu toprakların insanları olarak kendi çözümümüzden ayrılmamak hepimizin tarihsel borcudur. Hakiki yurtseverlik de, gerçek bir demokrasi de ancak kendimiz gerçekleştirirsek onurlu ve kalıcıdır. Bu bağlamda anlatmaya çalıştığım gerçeklik bütün boyutlarıyla Kobanê direnişinde kendini göstermiştir. 21. yüzyılın bütün çelişki, çatışma ve imkânlarını bağrında barındıran Kobanê gerçekliği bütün sorunların çözüm anahtarı olma vasfını taşımaktadır.
Oradaki cesur ve destansı direniş ve bu direnişe sahip çıkan bütün halklarımız tam da bu bilinç ve onurla hareket etmişlerdir. Necat Suphi Ağırnaslı şahsında bu iradeye can veren bütün şehitlerimizi ve ailelerini selamlıyorum. Necat Suphi yoldaşımızın şahsında ortaya çıkan şey, bütün halklarımızın ortak geleceğine olan inanç ve sadakatimizdir. Unutulmamalıdır ki; Ortadoğu'nun demokratik geleceği bu anlayış ve ruhun korunmasıyla mümkündür.
Tüm bu gerçekler ışığında yürüttüğümüz çalışmaları ve bölgemizin barışını zora sokacak söylem ve tutumlar yerine yapıcı katkıların sağlanması tarihi bir zorunluluktur. Bu dönemde süreci sabote etmek isteyen güçler, Bingöl örneğinde de görüldüğü gibi süreci çatışmaya çevirmek için fırsat kollamaktadır.
Bu tarz provokasyonlara karşı sadece dikkatli olmak yetmez, önleyici tedbir ve mekanizmaların da süratle geliştirilmesi gerekmektedir. Toplumsal güvenlik ve düzeni cezai yaptırımlar ve anti demokratik yaklaşımlarla düzenlemeye çalışmak daha büyük sorunlara zemin hazırlar. Yapılması gereken; bu sorunların kaynağına inerek büyük bir özgüven ve cesaretle daha demokratik ve çözücü politikalar geliştirmektir.
Bu anlamda bütün kurumlarımıza ve yapılarımıza da düşen en temel sorumluluk toplumsal barışın demokratik inşasına yoğunlaşmaktır. Bir kez daha Kobanê'deki insanlık onuru direnişine ve bütün dünya ülkelerinde dayanışma gösteren halklara özel selamlarımı iletiyorum. Cezaevlerindeki tüm tutsaklara, barış annelerine, kardeş siyasal yapılarla demokratik çevrelere selamlarımı iletiyorum.'"