Pendik'teki demiryolu kazıları sırasında bulunan yerleşim yerinde, Neolitik Dönem (Taş Devri) izlerine rastlanıldı
Marmaray Projesi Gebze-Haydarpaşa hattı Pendik mevkisinde, İstanbul Arkeoloji Müzesi denetiminde süren kazı çalışmalarında bulunan yerleşim alanında yapılan incelemelerde, 8 bin 400 yıl öncesine ait 35 mezar, el baltaları, kemik kaşık, deri dikmeye yarayan kemik iğne, arpa ve buğday dövmek için havan, öğütme taşı, çakmak taşları, obsidyen kesici aletler, Bizans dönemine ait çanak-çömleklere rastlandı.
Konuya ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İstanbul Arkeoloji Müzesi Arkeoloğu Sırrı Çölmekçi, Marmaray Metro Sistemi’nin demiryolu kısmını İstanbul geneline yaymak için yürütülen proje kapsamında Pendik’te yapılan kazı çalışmalarında bu yerleşim alanına rastladıklarını belirterek, bu alanın arkeolojik öneminin bilindiğini ve bu nedenle çalışmaların da hassasiyetle yürütüldüğünü söyledi.
Yapılan kazılarda şu ana kadar M.Ö 6400 yılına ait 35 mezara ve çok sayıda çeşitli yaşamsal malzemeye rastladıklarını kaydeden Çölmekçi, bu alanda yapılan kazıların, İstanbul’un Suriçi diye ifade edilen yerleşim alanının tarihi hakkında önemli ip uçları verdiğini anlattı. Buluntuların, Taş Devri hakkında da önemli bilgiler verdiğini ifade eden Çölmekçi, Asya ve Mezopotamya’dan gelen kavimlerin Avrupa’ya geçişleri hakkında önemli bilgiler de içerdiğini aktardı.
Marmara Bölgesi ve özellikle İstanbul’un bu geçişler için önemli bir noktada bulunduğunu kaydeden Çölmekçi, "Bu mezarların, bu yerin tarihte bayağı kullanılan bir yer olduğunu ve değişik zamanlarda değişik kültürlerin üst üste gelip yaşadıklarını anlıyoruz. Kurumuş bir dere yatağı etrafında bulunduğunu tespit ettiğimiz yerleşim alanında tatlı su kaynaklarının olduğunu biliyoruz. Üstelik denize yakın bir bölge, dolayısıyla insanların burada hayatlarını idame ettirebilecekleri ideal bölgelerden bir tanesidir" diye konuştu.
-Kültür köprüsü-
Bu yerleşimin en büyük kanıtının mezarlar olduğunu vurgulayan Çölmekçi, mezarların yanında, evlerin temelleri, çöp kuyuları, kemik kaşık, iğne, balta gibi aletlerin de ortaya çıkarıldığını kaydetti. Bu buluntularla, burada yaşayan insanların bütün yaşamsal parametrelerini görebildiklerini aktaran Çölmekçi, şöyle devam etti:
"Mezarlar, yerleşimcilerin karakteristik özelliğini taşıyor. Mezarlarda yatan insanların cenin şeklinde gömüldüğünü görüyoruz. Bunun birçok anlamı olabilir. Dinsel bir ritüel de olabilir. Nasıl biz ölülerimizi dini ritüellerimizle gömüyorsak, onlar da aynısını yapıyor. Bunu, ’Anne karnında nasılsak toprak anaya dönerken de aynı şekilde dönüyoruz’ şeklinde düşünebiliriz.
Yani kendi annesinden, büyük annesi olan toprak ananın kucağına dönüyor." Burada ölülerin iki farklı şekilde gömüldüğünü gördüklerini belirten Çölmekçi, bir kısmının kulübelerin altına, diğer bir kısmının ise ayrı bir mezarlığa gömüldüğünü tespit ettiklerini söyledi. Bu nedenle söz konusu alanda iki farklı kültüre ait mezarlar olabileceğini düşündüklerinin altını çizen Çölmekçi, bazı mezarlara hayvan boynuzlarının sunu olarak konulduğunun görüldüğünü kaydetti.
Anadolu ve Mezopotamya’da da benzer kültürlerin olduğunu bildiklerini anlatan Çölmekçi, "Bu nedenle bu da önemli bir konu. Oralardaki kültürün ve ritüellerin buralara kadar geldiğini görüyoruz. Bu kültürlerin aktarım yoluyla belki Avrupa’ya geçtiğini düşünüyoruz" dedi. Yerleşim yerinde daha önce de kazıların yapıldığını ifade eden Çölmekçi, bu nedenle buranın bilinen bir yer olduğunu söyledi. Kazıların çok maliyetli bir iş olduğunu dile getiren Çölmekçi, "Bu nedenle böyle bir çalışma şu ana kadar yapılamadı. Bekletilme gibi bir şey de söz konusu değil. İnsanlar dönem dönem gelip burada çalışmalarda bulunmuşlardır. Hızlı kentleşme sayesinde biz de burada çalışma şansı bulduk" diye konuştu.
-"Yenikapı’dakilerle akraba olabilirler"-
Mezarlar, yüzeye yakın gibi görünse de aslında pek de yakın olmadığını ifade eden Çölmekçi, 1908’de Bağdat Demiryolu yapılırken bu yerin üst tabakasının alındığını söyledi. Buranın geçmişte bir höyük olabileceğini düşündüğünü belirten Çölmekçi, "Demiryolu yapılırken belki tıraşlandı. Buradaki buluntular, kayıtları alınıp belgelendikten sonra İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde muhafaza altına alınacak" dedi.
Çölmekçi, bu bölgede yaşayanların, Marmaray Projesi kapsamında Yenikapı’da yapılan kazılar sırasında bulunan yerleşim alanındaki toplumla çağdaş olduklarını kaydederek, bu yerleşim yerinin Yenikapı’dakinden yaklaşık 100-150 yıl önce kurulmuş olabileceğini düşündüklerini aktardı. Bu bölgede yaşayanların, Yenikapı’da rastlanılan nesnelerle kültürel bağları olduğunu belirlediklerini bildiren Çölmekçi, "Belki de iki toplum akraba olabilir" dedi. Çölmekçi, kazı çalışmalarının, demiryolu inşaatının bitirilme süresini uzatabileceğini dile getirerek, "Bunun İstanbul için ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Ona göre çalışıyoruz. Tabi bilimsel çalışmalardan da taviz vermeden" diye konuştu.
-Yerleşim yerinin tarihi-
Pendik’teki yerleşim alanı, Kaynarca tren istasyonunun 500-600 metre batısında, denizden 50 metre uzaklıkta yer alan küçük bir koyun kuzey batısında, Temenye mevkisinde bulunuyor. İlk olarak 1908 yılında, şu an sökülmüş durumdaki rayların inşası esnasında, Rum asıllı Miliopulos adında bir demiryolu işçisi tarafından bilim dünyasına tanıtılan yerleşmedeki ilk kazı çalışması, Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu’nun 1961 yılında, tren yolu yarmasında 4 küçük sondaj yapmasıyla gerçekleşti, bu çalışma esnasında yerleşimle ilgili kısıtlı da olsa bilgi edinildi.
Kansu’nun açtığı bu sondajların ardından yerleşmede uzun süre herhangi bir çalışma yapılmazken, Nisan 1981’de ise höyük üzerinde yapılaşma nedeniyle yoğun bir tahribat olduğu görülünce kısa süreli bir kurtarma kazısı daha düzenlendi. Bu çalışma, İstanbul Arkeoloji Müzesi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Kürsüsü öğretim elemanlarının ortaklaşa yürüttükleri bir kurtarma kazısı niteliğinde oldu. Bu kazıdan yaklaşık 10 yıl sonra, yerleşim alanında yeniden inşaatların başlaması üzerine, 1992 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi ikinci bir kurtarma kazısı daha gerçekleştirdi.