Toplum Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, “Nisan, mayıs aylarında yaşadıklarımızı çok çabuk unuttuk. Salgın artış eğilimde” diyor
Koronavirüs salgınında beş ayı geride bıraktık. Son iki aydır da tüm dünyada olduğu gibi ‘yeni normal’ standartlarıyla yaşıyoruz ve maske, mesafe, hijyen kurallarını artık hepimiz ezbere biliyoruz. Ancak geçtiğimiz hafta, bayram tatili vesilesiyle karşılaştığımız manzaralar, bu kuralların ezberden öteye gitmediğini gösterdi. Plajlarda iğne atılsa yere düşmeyecek kalabalıklar, bayram ziyaretleri, Adalar’a akın... Ardından günlük vaka sayısının “psikolojik eşik” kabul edilen bin sınırını aşması geldi. Daha kötüsü, bayram manzaralarının etkisi henüz rakamlara yansımadı ve “ikinci dalga” ihtimaliyle anılan eylül ayına kısa bir zaman kaldı. Salgının yeniden artış eğilimine girme nedenlerini ve önümüzdeki dönemde bizi bekleyen gerçekleri, Toplum Bilim Kurulu üyesi ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan’la konuştuk.
Bayram tatili boyunca tanık olduğumuz “kural tanımayan” manzaralar size neler düşündürdü?
Aslında 1 Haziran itibarıyla başladığımız yeni hayatımızda diyelim, seyahat kısıtlamalarının kalkmasıyla birlikte virüsün büyük şehirlerden küçük şehirlere yayılmasına tanık olmuştuk. Bu bayramda da benzer bir durum yaşandı. Memleketlerine ya da tatil beldelerine gidenler, kurallara uymadı ve hastalığın yayılmasına katkıda bulundu. İnsanların, koronavirüs sanki sadece büyük şehirlerde varmış gibi yanlış bir algıya sahip olduğunu görüyoruz. Dünyada 700 bini aşkın kişinin ölümüne neden olan bir virüsle karşı karşıyayız ve korunmanın yöntemleri çok basit: Maske, mesafe ve hijyen. Maalesef birçoğumuz buna inanmak istemiyor.
Bu manzaraları, tedbir yorgunluğu, tatil rehaveti gibi kavramlarla açıklayanlar oldu. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Hepsi bir arada. Buna bir de bilgi kirliliğini ekleyin. Şöyle bazı iddialar atılıyor ortaya: Koronavirüs diye bir şey yok, şu ya da bu ülkenin komplosu. Bizim esas bakmamız gereken yer sonuç. İnsanlarımız ölüyor mu? Ölüyor. Öyleyse kendimizi korumamız ve yayılımı engellememiz şart. Bu bir. İkincisi, Türkiye’deki vakalar üzerinden örnek vereyim: 10 bini aşkın aktif vakamız var ve tüm tanı alanların yüzde 95’ten fazlası tedavi olmuş durumda. Vefat eden 5 bini aşkın vatandaşımızın da büyük çoğunluğu 65 yaş üzeri biliyorsunuz. Bu da şöyle bir algıya neden oluyor: Virüs bana bir şey yapmaz, hasta olsam da tedavi olurum. Ama daha dün iki hekim arkadaşımız bu yüzden hayatını kaybetti, ki biri 35 yaşında ve hiçbir kronik hastalığı yok. 20 yaşında yoğun bakımda yatan hastalarımız var. Ayrıca şunu da unutmamak gerekiyor: Bu virüsü henüz tanımıyoruz. Acaba ileride başka bir hastalığa neden olacak mı? Uzun vadede etkileri ne olacak? Belki 2 yıl sonra diyeceğiz ki, koronavirüs geçirenler şu hastalığa yatkın hale geldi. Bunların hiçbirini bilmiyoruz, çünkü hastalık tüm dünya için çok yeni. O yüzden bu tehditleri iyi bilerek hepimizin hazırlıklı olması gerekiyor. “Şu an bana hasar vermiyorsa, tamam” demek yeterli değil.
Aslında günlük rakamlardan çok trendlere bakmamız gerekiyor, ki öncesindeki yaklaşık 10 günde vaka sayıları artış trendindeydi zaten. Son 3 günde yüzde 8-9’luk bir artış vardı. Çok olağandışı bir şey olmadığı sürece bu seviyede artışlar çok tehlikeli ve durdurulması güç artışlardır. Bu yüzden rakamlar bizi kaygıya sevk ediyor. Bir de tabii eylül ayına çok kısa bir zaman kaldı. Bu süre içinde vaka sayılarımızı aşağıya çekemezsek eylülde çok daha büyük güçlük yaşayacağız. Çünkü insanlar yeniden metropollere dönecek ve hem kapalı alanlarda daha sık bulunacağız hem de grip sezonu açılacak. Dolayısıyla hastalık riski kat be kat artacak. O nedenle “Tehlike geçti” diye düşünmek çok tehlikeli.
Rakamların tekrar yükselişe geçtiği bu aşamaya ikinci dalga demek mümkün mü? Yoksa birinci dalga içinde ikinci pik mi demek lazım?
İkinci dalga diyemeyiz. Birinci dalga hâlâ devam ediyor. Birinci dalganın artçıları diyebiliriz. Pik demek de şu anda doğru değil. Pik diyebilmek için şöyle olması gerekiyor: Örneğin bu hafta en yüksek 1178 rakamını gördük ve bundan sonra uzun süre bu seviyede artış görmezsek, geriye dönüp ikinci piki 1178’de yaşamışız diyebiliriz. Fakat öngörümüz maalesef bu rakamların artacağı şeklinde. Rahatlıkla söyleyebileceğimiz şey şu: Salgın artış eğiliminde. Salgın bitmedi, bunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Nisan, mayıs aylarını çok çabuk unuttuk gibime geliyor. Aslına bakarsanız şu an iyi dönemimizi yaşıyoruz: Dışarı çıkabiliyoruz, seyahat edebiliyoruz. Bayramda evden çıkamadığımız günleri ne çabuk unuttuk. Tekrar başa dönmek, evlere kapandığımız o zorlu günleri yaşamak istemiyorsak, ki bu normalleşme döneminden sonra çok daha zor olacak, kurallara uymamız gerekiyor. Bunları düşünmek zorundayız.
Rakamlar artmaya devam ederse tekrar sokağa çıkma yasaklarına varan karantina uygulamasına geçilir mi? Sizin öngörünüz ne?
15 Ağustos önemli bir tarih bizim için. 15-20 Ağustos dönemi bize bayramda gördüğümüz manzaraların sonuçlarını gösterecek. Şu an gördüğümüz artış, bayramın hemen başı veya bayram öncesi dönemin etkisi. Dolayısıyla o tarihlerde göreceğimiz rakamlara göre konuşmak gerekiyor. Ama önümüzdeki dönemde il pandemi kurullarına çok iş düşeceğini öngörüyoruz. Diyelim ki A ilinde veya ilçesinde ciddi vaka artışı var, o bölge özelinde sokağa çıkma yasağı ilan edebilir, okullar kapatılabilir, restoranlar kapatılabilir, giriş çıkış kısıtlanabilir vs. Daha çok lokal önlemler ön planda olacaktır. Tüm Türkiye genelinde bir karantina uygulamasının, ancak çok çok ciddi artışlar olursa gelebileceğini düşünüyorum.
“Çocukları maskeye alıştırın”
31 Ağustos’ta okulların açılması gündemde. Birkaç farklı senaryo konuşuluyor. Neler öngörüyorsunuz?
Bu konuda da yine 20 Ağustos’ta karşılaşacağımız tabloya göre yorum yapmak daha doğru olur. Okullarda da il bazında farklı uygulamalar hayata geçebilir. Bir ilde her şey yolunda giderken diğer ilde vakalar katlanarak artıyorsa örneğin, o ilde uzaktan eğitime geçilebilir. Ben velilerimize de şunu önermek istiyorum. Çocukların okula maskeyle gitmesi gerekecek, buna alışmaları için öncesinde maskeyle günlük aktivitede bulunma vb pratikler yapabilirler. Çocuk maskeyle her gün 1 saat kitap okuyabilir örneğin.
“İnsan hayatı dışında her şey ertelenebilir”
Türkiye, salgın boyunca yakından takip ettiği Almanya, İspanya, İtalya gibi ülkelerin normalleşme deneyiminden neler öğrenebilir?
İspanya ve genel olarak Avrupa örneğinde gördük ki, turizmin yoğun olduğu yerlerde vaka sayıları artıyor. Demek ki bizim bu tür bölgelerde daha ciddi önlemler almamız gerekiyor. Bununla birlikte örneğin Almanya’da kurallara daha çok uyulan bazı bölgelerde güvenli bir hayat sürmenin mümkün olduğunu da görüyoruz. Hiçbir şeyin insan hayatı kadar önemli olmadığını hatırlayalım. İnsan hayatı dışında her şey ertelenebilir.