Emniyet'te operasyonun temeline oluşturan 'Tevhid-Selam/Kudüs Ordusu' adlı örgüte yönelik soruşturma dosyasında Dosya birbirleriyle irtibatlı olmaları "hayatın akışına aykırı" kim varsa yan yana getirilmiş.
Türkiye önceki gün; Ergenekon, Balyoz, KCK, ÇHD ve Devrimci Karargah gibi çok yakın geçmişin ünlü soruşturmalarını yürüten polis şeflerinin kelepçelenerek gözaltına alındığı bir sabaha uyandı. 25 ilde toplam 99 polis şefi ve memuru gözaltına alındı. Polisler hakkındaki temel suçlama, “Tevhid-Selam / Kudüs Ordusu adlı” örgüte yönelik soruşturmada yaptıkları ileri sürülen hukuk dışı işlemlerdi. Üç yıl yedi ay gizlice yürütülen bu soruşturmada, daha önce askerleri hedef alan davalardaki tartışmalı işlemler ve bir dizi hukuksuzluk yapıldığı ileri sürüldü. İddiaya göre, İran sempatizanı olan eşinden şikayetçi olan bir kadının ifadelerine Emniyet’te eklemeler yapıldı, gündelik konuşmaları içeren telefon görüşmeleri ve adli emanette “bulunamayan” flash diskten çıkmış kimi “CV’ler” üzerinden soruşturma genişletildi, şimdi kanlı bıçaklı olan gazeteciler aynı örgüte sokuldu, Caferilere ait camilerde, dini merkezlerde ve TV kanalında fiziki takip işlemi yapıldı. Ergenekon ve Balyoz’da alkışlanan bu işlemler, “Tevhidi-Selam davasında iktidarı hedef alınca, operasyonun düğmesine basıldı, polislere kelepçe takıldı.
Tevhidi-Selam / Kudüs Örgütü adlı şeriatçı yapılanmanın adı ilkin, 1990’lı yıllarda ortaya çıkmıştı. İran destekliği olduğu ileri sürülen bu silahlı grup, Bahriye Üçok’tan Muammer Aksoy’a, Uğur Mumcu’dan Ahmet Taner Kışlalı’ya varıncaya kadar, 18 ayrı silahlı saldırının sorumlusu olmakla suçlanmış ve mahkum olmuştu. Yargıtay’ın 2002 yılındaki kararıyla bu grubun, silahlı örgüt olduğu tescil edilmişti. Bu örgüt kapsamında sanık olarak yargılananlardan biri de, vaktiyle ‘Selam’ ve ‘Tevhid’ adlı İran bağlantılı gazeteleri yayınlanan Nureddin Şirin’di. Şirin, 2004 yılında tahliye edilmişti.
EŞİN İFADESİYLA BAŞLADI
Radikal’in ulaştığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara göre; Tevhid-Selam soruşturması, 2010 yılında ikinci kez başlatıldı. Bu kez gerekçe, 9 Mayıs 2010’da Kağıthane’de düzenlenen halka açık “İstanbul’dan Gazze’ye Kardeşlik Köprüsü” adlı etkinlikte Şirin’in yaptığı konuşma oldu. Şirin, konuşmasında, siyonizm karşıtı görüşler dile getirmişti. Bu konuşmadan yola çıkan İstanbul Emniyeti, Şirin’in kurduğu İsra Kültür Merkezi etrafındaki ilişki ağını ve İranlılarla bağlantılarını mercek altına aldı. Aynı ay Şirin’in telefonları dinlenmeye başlandı. Bu soruşturma, Nisan 2011’de bitti. Ne var ki Emniyet’in Şirin’le ilgili takibi bitmedi. Temmuz 2011’den itibaren “El Kaide adına eylemlerde bulunmak” suçundan bir daha takibe alındı.
Bu dosya sessiz sedasız yürütülürken, 4 Mart 2011’de İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde ifadesi alınan Kamile Yazıcıoğlu adlı bir kadın, eşi Hüseyin Avni Yazıcıoğlu’nun “İran bağlantılı olduğu” iddiasıyla ifade verdi. Yazıcıoğlu, iddiaya göre bu ifadesinde, eşinin AKABE Vakfı’nda görev yaptığını, evde gizli toplantılar düzenlediğini, Şii mezhebine bağlandığını, Mumcu cinayetine adı karışanlarla samimi olduğunu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la irtibatının bulunduğunu, İranlı kişilerle görüştüğünü, para ve bilgi alışverişine girdiğini ileri sürdü. Evlerine gelen bir kişinin zarf içinde para ve kimi kişilere ait kişisel bilgileri içeren notlar bıraktığını iddia eden Yazıcıoğlu, eşine ait masaüstü bilgisayarında İsrail Başkonsolosluğu’nun uydudan çekilmiş krokileri ve güzergah bilgileri bulunduğunu ve Halkalı’daki Nükleer Araştırma Merkezi etrafından keşif yaptığını savundu. İddiaya göre Yazıcıoğlu, bu krokileri içeren bir flash diski de Emniyet’e vermişti.
KIZANA ATTIĞI E-MAİLLER DOSYAYA GİRDİ
Kamile Yazıcıoğlu’nun ifadesinde “Tevhid-Selam” adı geçmediği halde bu soruşturma, Şirin hakkındaki soruşturmayla birleştirildi. İşte, Ocak 2014’te nihayet verilen ve önceki gün 99 polis şefi ve görevlisinin gözaltına alınmasına yol açan soruşturma, böyle başladı. Üç yıl yedi ay boyunca 251 şüpheli hakkında işlem yapıldı. Bunlardan bazıları gerçek kişi, bazıları tüzel kişi, bazıları kod isimle anıldı. Her bir şüpheli, Nureddin Şirin, Hüseyin Avni Yazıcıoğlu veya bu iki isimle temas eden kişilerle bağlantılı olduğu iddiasıyla soruşturuldu. Bağlantının tek dayanağı, “telefon irtibatı” denilen ilişkiydi. Arayan-aranan kayıtlarından yola çıkılarak örgüt şeması oluşturuldu.
KANLI BIÇAKLI GAZETECİLER ÖRGÜTE GİRDİ!
Örneğin, Anadolu Ajansı Genel Müdürü Kemal Öztürk, Şirin’le yaptığı bir görüşme ve öz kızına gönderdiği “Kızım annen fotoğraflar göndermiş. Açamıyorum kemalozturk@aa.com.tr adresine yeniden gönderir misin” şeklindeki e-maili sonrası dinlenmeye başlandı. Suriye konusunda kanlı bıçaklı haldeki Yenişafak Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül ile Yurt yazarı Hüsnü Mahalli, 2012’de yaptıkları görüşmeye dayanarak, dosya kapsamına alındı. Mahalli’nin Ertuğrul Özkök ve İsmail Küçükkaya ile yaptığı görüşmeler de döküm haline getirildi. Radikal yazarı Fehim Taştekin ise haber kaynaklarıyla olan üç görüşmesinin ardından, Haziran 2013’ten itibaren “Kudüs Ordusu Terör Örgütü ile irtibatlı bulunduğu” iddiasıyla dinlendi, ağustos ayından itibaren izlendi. Dosya kapsamında, birbirleriyle irtibatlı olmaları “hayatın akışına aykırı” kim varsa yan yana getirildi.
CAFERİ CAMİSİ İZLENDİ
Ehlibeyt Alimler Derneği, Ehlibeyt İlim Vakfı, El Mustafa Medresesi, Kanal 14, Ankara Muhammediye Camisi gibi Şii ve Caferilere ait ibadet yerleri ve kuruluşlar “Kudüs Ordusu” gerekçesiyle izlendi. Takibatlarda, bu örgütün yanı sıra PKK , Maoist Komünist Partisi, Ergenekon ve Hizbullah adına işlem yapıldı. Aynı telefon birer gün arayla farklı isimler üzerinden takip edildi. Şüphelilerden bazıları hakkında 51 kez teknik takip kararı alındı.
Savcılığa göre Başbakan Erdoğan’ın Filistin Devlet Başkanı ve Başbakanı ile Somali Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmeler kaydedildi. MİT’in, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakan’ı Taner Yıldız’ın da milli güvenliğe ilişkin telefon görüşmeleri kayda alındı.
FLASHDİSK NEREDE ?
Bu operasyonu yürüten savcı ve polis şefleri, 17 ve 25 Aralık 2013’teki yolsuzluk operasyonu sonrası görevden alınıp dosyanın kapağı aralandığında ilk iş olarak, üç yıl önceki ifade ile soruşturmaya yön veren Kamile Yazıcıoğlu tekrar Emniyet’e davet edildi. Yazıcıoğlu, 26 Şubat 2014’te İstanbul TEM’de alınan yeni ifadesinde, üç yıl önceki anlatımların kendisine ait olmadığını söyledi. Örneğin, eşi ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın irtibatlı olduğu, eşinin masaüstü bilgisayarında İsrail Başkonsolosluğu’nun krokilerinin bulunduğu, bir bankadaki gizli hesaptan 20-25 bin TL para gönderildiği, eşinin İran’a ajanlık karşılığında para aldığı iddialarının ve tutanaktaki imzanın kendisine ait olmadığını savundu. Yazıcıoğlu, emniyette görüştüğü ‘Tarık’ ve ‘Mehmet’ isimli başkomiserlerin, eşinin bilgisayarındaki belgeleri yükleyip getirmesi için kendisine flash disk verdiklerini savundu. Yapılan incelemede, “içerisinde üst düzey devlet ve istihbarat yetkilileri ile ilgili genel bilgilerle, İsrail Konsolosluğu ve Halkalı Nükleer Araştırma Merkezi ile ilgili kroki, bilgi ve belgelerin bulunduğu belirtilen flash-bellek” adli emanette bulunamadı. Buna karşılık, içinden çıkan belgelerin dosyada delil olarak kullanıldığı anlaşıldı. Yazıcıoğlu da flash diski açamadığı için kimi evrakları oğluna ait MP3 ile getirdiğini, getirdikleri içinde bu belgelerin olmadığını savundu. Bunun üzerine, Yazıcıoğlu’na resim üzerinden teşhis işlemi yaptırıldı. Teşhiste, ‘Tarık’ ve ‘Mehmet’ adlı başkomiserlerin TEM’de görevli Erkan Ünal ve Gafur Ataç olduğu belirlendi. Ve ardından, operasyon düğmesine basıldı.