Erdoğan liderliğinde baş döndürücü bir dış politika stratejisi izleyen Türkiye, “yalnız ülke” söylemini paramparça ediyor. Haçlı Batı’nın ağzına bakarak siyaset üretip, Türkiye’yi Avrupa’nın uydusu yapmaya çalışan zillet zihniyetine rağmen bin yıllık şanlı tarihimizden ilham alarak proaktif dış politika yürüten AK Parti iktidarı, başkent Ankara’yı dünyanın diplomasi merkezi haline getirdi. Rus-Ukrayna savaşında denge politikası izleyerek dünyanın takdirini kazanan, alternatif güvenli enerji güzergahı arayışlarının tamamının merkezinde yer alarak krizi fırsata çeviren Türkiye; Mavi Vatan doktriniyle de İsrail, ABD, Yunanistan, BAE ve Mısır gibi ülkeleri hizaya getirerek gücünü kabul ettirdi.

Parmak sallayanlar mat

Bağımsız yargımıza Kavala ve Demirtaş’ın tahliyesi yönünde direktif vermeye kalkan Haçlı Büyükelçilerine geri adım attırıldı, hepsi Külliye’ye özür beyanı beğendirme yarışına girdi. Dün Türkiye’ye parmak sallayan Avrupa Birliği ülkeleri ve İsrail’in liderleri teker teker Ankara’ya gelerek Erdoğan’la görüşüp Türkiye’nin politikalarına övgü dizdi. İçerideki Batı maşası Zillet zihniyeti ise bütün dünyanın gördüğüne kör kalıp, milletten gizlemek için de takla üstüne takla attı. Dış politikadaki başarılı hamleleri Akit’e değerlendiren uzmanlar, tarihten ilham alan stratejileriyle ülkemizin gelecek 100 yıla damga vuracak ivmeyi kazandığını söylediler.

Büyük krizler fırsat

Ulusal Stratejiler ve Politikalar Üretme Merkezi Derneği Başkanı Muhammed Taha Gergerlioğlu, şunları dile getirdi: “Bu tür krizler büyük geçmişe sahip devletler için fırsattır. Zor görünen meselelere medeniyet havasından bakan Türkiye ne yapacağını çok iyi biliyor. Çünkü gücünü geçmişinden alıyor. Tarihinde Osmanlı-Selçuklu ve onlarca büyük devlet kurmuş bir genetiği taşıyan Türkiye’nin yerli ve milli politikalara dönüşünün olumlu neticelerini sahada görüyoruz. Bugün dünyada güç ile hak arasında bir mücadele söz konusu. Gücün hakkı ve doğruyu boğduğu bir süreçte Türkiye, ‘sulhu yapan devlet’ Osmanlı’nın tecrübelerini sahaya aktarıyor. Türkiye yalnız gibi görünüyordu ancak kendi paradigmasına dönmesi hasebiyle böyle kriz zamanında bütün insanlığın yanında olmasındandı. O, Türkiye’nin yalnızlığı değil, hakkı savunan insanlığın yalnızlığının yanında yer almasından dolayıydı. Bu büyük paradigmaya geri dönüş, ülkemizin gelecek 100 yılını büyük yükseliş dönemine getiriyor.”

İçteki 'Batı' hoşlanmaz

Slav ülkelerinin son yüz yılda ilk defa kendi aralarında savaştığını hatırlatan Gergerlioğlu, şöyle devam etti: “Türkiye her iki tarafa da insani olarak eşit muameleyle yaklaşıyor ama Karadeniz’deki çıkarları için eşit bir mesafeyle yaklaşıyor. Bu yaklaşım bizim için de dünya için de umut vericidir. Son 20 yılın dış politika uygulamalarının meyvesidir bunlar. Türkiye’nin durduğu yer, gördüğü yeri belirliyor. Türkiye’nin içerisinde de büyük bir ‘Batı’ var. Türkiye’nin medeniyetinden gelen politik bakışının başarısı, içimizdeki Batı’ya hoş gelmez. Bu kişiler bazında değil kültür, hayat tarzı ve felsefe tarzında böyledir.”

Doğru dış politika

Dumlupınar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğr. Üy. Dr. Barış Adıbelli de şu değerlendirmede bulundu: “Türkiye uluslararası arenada tercih değil jeopolitik bir zorunluluktur. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye’nin üyeliğinin gözden geçirilip geçirilmeyeceğine ilişkin soruya Stoltenberg, ‘Türkiye önemli bir müttefik. Bu anlamak için sadece haritaya bakmanız yeterli’ dedi. Doğru bir dış politika ile bu jeopolitik gücümüz daha da ivme kazanmıştır. Son yıllarda Türkiye coğrafyayı yeniden okumaya girdi. Mavi Vatan’da Türkiye uzun süredir görmezden geldiği deniz jeopolitiğini önemsedi. Türkiye, ekonomisi ve silah gücü olan ülkelerden bu anlamda katbekat daha güçlü ve daha etkilidir. Diğer yandan, Türkiye şu an enerjiyi taşıyan ülke seviyesine geliyor. Şu an enerjiyi taşıyan ülkeler, enerjiyi üreten ülkelerden önemli hale geliyor. Bu da büyük bir başarıdır.”