İlker Başbuğ’un kendisinden bilgi sakladığını söyleyen eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman 'Ben, EMASYA oynanmasın diyorum. Kurmay Başkanı Başbuğ, şahsi görüşüyle onay veriyor' dedi
Orgeneral Çetin Doğan’ı Balyoz Darbe Planı davasına konu olan EMASYA seminerini emrine aykırı biçimde yapmakla suçlayan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Doğan’ı kendisinin orgeneral yaptığını ancak pişmanlık duyduğunu söyledi. Yalman, Başbuğ’un şahsi görüşüyle seminerde EMASYA planının oynanmasına izin vererek hata yaptığını belirtti ve “Bilgiler zamanında intikal ettirilse, Kara Kuvvetleri’ndeki tüm seminerleri iptal ederdim” dedi. Geçtiğimiz günlerde, Balyoz plan seminerinin bir gününde emrine aykırı biçimde EMASYA’nın oynandığını, dönemin Kurmay Başkanı ve eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un bu konularda kendisini bilgilendirmediğini ve bilgisi dışında komutanlığından giden emre bir madde eklendiğini anlatan Aytaç Yalman, tartışılan seminer ve sonrasına dair yeni açıklamalar yaptı. Milliyet gazetesindeki habere göre seminere gönderdiği müşahidin seminerde EMASYA’nın oynandığını söyleyen Yalman, “Raporları takip etmek karargâhımın, kuşkusuz Kurmay Başkanım İlker Başbuğ'un görevidir. Ben, EMASYA oynanmasın diyorum. Kurmay Başkanı, Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryoyu (OEYTS), yani bir irticai kalkışmayı esas alıp Yunanistan’ın emrivakilerine karşı bir planın oynanmasına şahsi görüşüyle onay veriyor. Bilgimin dışında OEYTS’yi merkeze alan bir seminer yapılıyor. Bırakın EMASYA’yı, sıkıyönetim faaliyetleri irdeleniyor. OEYTS’nin Milli Stratejik Konsept içinde bulunduğundan seminerin emre uygun olduğunu söylemek uygun değildir. Kurmay Başkanı’nın şahsi görüşüdür. Hudutları zorlanarak vazifeden görevler çıkarılmıştır” dedi. Seminerin kayda alındığını ve karargâhtan sızdırıldığını dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten öğrendiğini kaydeden Yalman, konuşmaların içeriğinin kendisine söylenmediğini, Özkök’ün dinleyip dinlemediğini bilmediğini, Özkök’ten “git bir bak” dışında açık emir almadığını vurguladı. Orgeneral Ergin Saygun’un, bantların Başbakan tarafından kendisine verildiğini söylediğini, kendisini üzmemek için tekzip etmediğini kaydeden Yalman, Saygun’la 2010’da Süreyya Operası’nda karşılaştığını, ne yaptığını sorduğunu, ancak, “Kara Kuvvetleri Komutanının darbeyi nasıl engellediğini yazıyorum” yanıtını aldığını ifade etti. 'İkaz edilmesi doğaldı' Seminerden sonra disiplini yeniden tesis için müdahale ettiğini kaydeden Yalman, önce telefonla ardından da İstanbul’a giderek Doğan’a tatbikatın amaçlarının genişletilerek icra edilmesinin uygun olmadığını, kaydedilmesinin emre aykırı olduğunu söylediğinibelirtti. “Yaptığını beğendin mi?” diye sorduğunu da ekleyen Yalman, “Kendisi ikaz edilmediğini beyan ediyor. Böylesine bir disiplinsizlik yapan Ordu Komutanı’nın Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından ikaz edilmesinden daha doğal ne olabilir? Yani kendisinin ikaz edilmeyecek bir general olduğunu mu anlatmak istiyor? Asıl hezeyan budur. Bunun dışında neler yaptığım hususunda açıklama yapmamın uygun olmayacağını düşünüyorum” dedi. 2012’de bu uygulamada Başbuğ’un aşırı insiyatif kullanmasının rolü olduğunu öğrendiğini de belirten Yalman, seminerden sonra İzmit’te kolordu komutanlarını topladığını, hastanede yattığı için Doğan’la ilgili yorum yapmadığını, ancak komutanların niye toplandıklarını anladıklarını ifade etti. Yalman, diğer ordu bölgelerinde de benzer toplantılar yaptığını, garnizon garnizon dolaştığını ifade etti. ‘Kötü niyetleri yoktu’ Mayıs 2003’te Harp Akademileri’nde Özkök ile Çetin Doğan’ın bir görüşme yaptığını belirten Yalman, Kurmay Başkanı Başbuğ’un yetkileri konusunda değerlendirme hatasında bulunduğunu ifade etti. Ordu Komutanı Doğan’ın da emre rağmen durumdan vazife çıkararak semineri icra ettiğini belirten Yalman, “Kurmay Başkanım yetkisini aşmış, bunun sonucu olarak Ordu Komutanı da inisiyatif kullanması ve emrin yorumlanması sonucu söz konusu seminer icra edilmiştir. Ancak ifade etmek isterim ki; ne Kurmay Başkanımın ne de Ordu Komutanımın askeri kural hatası dışında başka kötü bir niyet taşıdığını söyleyemem” diye konuştu. Başbuğ’un ifadesinde, 17 Ocak 2003’te 1. Ordu’ya yaptığı ziyarette tatbikatın da konuşulduğunu anlattığını kaydeden Yalman, “Ben, bu ifadeyi tatbikatın zımnen benim bilgim dahilinde yapılıyormuş hissi vermek amacına yönelik bir kötü niyet ifadesi olarak görüyorum. Gitmiş olabilirim. Acaba yanımda kimler vardı? Emrime aykırı bu plan semineri arz edilmiş olsa idi derhal müdahale eder semineri iptal ederdim” dedi. 'Darbe konuşması değil' Maksadı aşan, askeri kurallarla izah edilemeyecek konuşmaların darbe konuşmaları olacağına ihtimal vermediğini, yüzlerce kişinin katıldığı seminerde varsayılan bir darbenin görüşülmesinin makul bir izahı olmadığını, ‘Bu görüşüm seminer ile ilgilidir’ şerhini düşerek vurgulayan Yalman, “Bilgiler zamanında intikal ettirilse, Kara Kuvvetleri’ndeki tüm seminerleri iptal ederdim. ‘Ortak düşman bendim’ Ağustos 2004 yılına kadar 1. Ordu veya başka bir yerdeki kozmik bürodan bilgisi dahilinde mevkute çıkmadığını, bu nedenle bu olayın ne zaman ve kimler tarafından yapıldığının ortaya çıkarılmasının kendisi için de önemli olduğunu vurgulayan Yalman, “Gerçek olup olmadığı belli olamayan bu planları kim, ne zaman ve nerede hazırlamıştır. Arkadaşlarımı bu çalışmanın içine kim dahil etmiştir. Biraz öncede ifade ettiğim gibi benim üzerimden yürütülen spekülasyonla ortak bir düşman yaratılmaya ve bunun sonucu olarak birlik beraberliğin pekiştirilmesine çalışıldı. Ortak düşman da bendim. Oysaki, haksızlığa uğradığını düşünenler söz konusu planı yazanı, isimlerini bu plana dahil edenleri, ayrıca isimlerinin yanına artı ve eksi işareti koyanları tespite yönelmiş olsalardı kendileri açısından daha yararlı olacaktı” dedi. ‘Zarafete olumlu yanıt vermediler’ Doğan ve dolaylı yoldan Başbuğ’un zarafetine olumlu yanıt vermediğini, özellikle Doğan’ın, “tehditvari konuşmaları ve meseleyi şahsileştiren çirkin üslubu karşısında üzülerek bir açıklama daha yapmak mecburiyetinde kaldığını” kaydeden Yalman, şunları söyledi: “Yaşananlar çok istisnai bir durumdur. Çünkü hiçbir asker, üstüne emekli de olsa kamuoyu önünde böyle hitap etmemiştir. Balyoz davası başlayınca anılan şahıs, beni muhatap kabul etmeyip Genelkurmay Başkanı’na tahammülü zor ifadelerle saldırmıştı. Davanın sonuna doğru da, özellikle yaptığım son açıklamadan sonra şahsımı hedef alan çirkin ve mesnetsiz açıklamalarına muhatap oldum. Söz konusu General, Korgeneral rütbesinde de emrimde çalışmış kendine has emir-komuta anlayışı ile oldukça zor bir dönem geçirmeme sebep olmuştu. Yalnız benim değil kendisi ile çalışan ve onun amiri durumunda olan komutanlar, kendisinin emir dinlemeyen, tavrını bilirler. Söz konusu generale tavsiyem kendisi ile barışık olmasıdır. Yüzleşme ile insan kendi erdemli taraflarını ve zaaflarını görmeye başlar. Üst komutanlık görevlerine seçilecek insanlar meslek hayatlarının ilk yıllarından itibaren seçilip meslek hayatı boyunca izlenmelidir. Sıralardan ve masalardan daha önemli değerlerin olduğu bilinmelidir. Çünkü koltuklar, koltuğa oturan insanlar ile değer kazanıyor. Psikopatik eğilimler olarak kabul edebileceğimiz kendine hayran olma, ikna yeteneği, yüzeysel bir karizma, acımasızlık, pişmanlık duymama, empati kuramama, insanları yönlendirme arzusu olma özelliklerini taşıyan kişilerin yüksek komuta kademelerine yapılacak seçimlerde mutlaka dikkate alınması kanaatimce çok önemlidir. Bütün bunlara rağmen Ordu Komutanı’nın zeki bir asker olması, geçmiş yıllardaki büyük karargâh deneyiminden istifade edebileceğimi düşünerek Orgeneral olmasına müsaade ettim. Eğer yanılıyorsam dönemin Genelkurmay Başkanları, Kara Kuvvetleri Komutanları ve kendisine komuta eden Ordu Komutanlarının fikirlerine müracaat edebilirler. İnanıyorum ki onlar da benim duyduğum pişmanlığı duyuyorlardır. ‘Ben kendimi savundum’ Bugün yaşadığımız bu durum hırsını aklının önüne koyan, gem vurulamayan yükselme hırsı, hem kendini, hem de mahiyetinde çalışanları çok zor, telafisi imkânsız bir duruma sürüklemiştir. Nefsini kontrol edemeyen aşırı hırslı bir generalin Jandarma Genel Komutanlığım sırasında bu komutanlığa gelmek için aşırı bir gayretin içine girdiğini bilahare öğrendim. Söz konusu general bu amacına ulaşamayınca görevde hırsını devam ettirdi. Mahiyetine de farklı telkinlerde bulunarak Silahlı Kuvvetlerimizin geleneksel disiplin anlayışını sarstı, sonunu hep beraber izledik. Kamuoyunu özellikle Silahlı Kuvvetleri gereksiz yere meşgul ettik. Ancak ben bunu başlatmadım, açıklamalara karşı kendimi savundum. Özellikle 2002-2004 Kara Kuvvetleri Komutanlığım yıllarında amirimin bilgisi dışında ne bir konuşma ne bir eylem yapmadım. Tevil için bağırmak, çağırmak uygun değildir. Ben ne kadar anlatırsam anlatayım, anlamak istemeyenlere ulaşmam mümkün değildir. Bunun için sosyal zeka, öz duygu, öz güven ve empati kültürünün gelişmiş olması lazımdır. Ben bu açıklamaları bu vasıflara sahip olanlar için yapıyorum. Anlamak istemeyenler kendi dünyaları içinde kalabilirler.”